Yükseköğretim Kanunu’nu değiştirmek üzere hazırlanan Yükseköğretim Kanunu Taslağı kasım ayı başında kamunun bilgisine sunuldu ve tartışılmaya başlandı. Fakat bu tartışma, acaba bir demokraside olması gereken ilkesel ölçülere sahip bir çerçeve içinde başladı diyebiliyor muyuz? Ben, bu tartışmanın üç önemli gediği olduğunu düşünüyorum.
İlkin, bir kanun taslağı olarak, bu metnin bir genel gerekçe ve madde gerekçelerini görmek isterdik. Zira gerçek bir tartışmada, böyle bir ‘yeni’ hazırlık metninin temel motiflerini bilmek esastır. Bunu madde metinleri üzerinden keşfetmek zor olmasa da, açık ve şeffaf bir tartışmanın sağlanması bakımından bu eksikliğin mazur görülmesi mümkün değildir.
İlginç bir durum
İkinci olarak, hazırlanan metin müstakbel bir yasama işlemi, bir ‘kanun taslağı’dır. Dolayısıyla, düzen getireceği alan bakımından, bir kanun olmanın güçlü hukuki güvencesini ortaya koyması beklenir. Ancak, mevcut taslak metninde 34 farklı konuda ilgili düzenlemelerin yönetmeliklerle (yani yasama değil idarenin düzenleyici işlemleriyle) yapılması öngörülmüştür.
İlginç bir durum, ama mesela 1981 yılında kabul edilen mevcut Yükseköğretim Kanunu’nda bu sayı 13 idi. Demek ki, mevcut yönetim, bir askeri dönemdeki siyasi iradeyle mukayese edilirse, ona göre üç kat daha fazla bir oranda, bu konuda yasama yerine idarenin kural koymasını tercih ediyor.
Geçiş hükmü yok
Üçüncü olarak, bu kanun taslağında ‘geçiş hükümleri’ne yer verilmemiştir. Bu durumun, taslak metnin yürürlüğe girmesi halinde, mevcut düzenle yeni düzen arasında nasıl bir siyasi ve hukuki üslzpla geçiş yapılacağı konusunda tam bir belirsizlik ortaya koyduğunu söylemek mümkündür.
Kısaca, bu üç temel konuda, hem ‘şeffaflık’ hem de ‘hesap verebilirlik’ ilkeleri bakımından bir zafiyet göze çarpıyor. Aslında bu kanun taslağının ikinci maddesinde yer verilerek, yükseköğretim alanına hâkim olmasının önemsendiği belirtilmeye çalışılan bu ilkeler, öyle anlaşılıyor ki, daha bu taslağın tartışılması evresinde pek hafife alınmış görünmektedir.
‘Disiplin’ bölümü
Ancak hiç hafife alınmamış bazı konular da yok değil. Örneğin yukarda temas ettiğim, kanun ile ya da yönetmelik ile bir düzenleme yapma tercihi konusunda, taslak metninde ilginç bir düzenlemeye yer verilmiş: “Türkiye Yükseköğretim Kurulu ile yükseköğretim kurumları öğretim elemanları ve diğer personeli ile ilgili disiplin hükümleri” başlıklı madde 72 metninde, 11. bendin (e) şıkkı ve 12. bendin (d) şıkkında yer verilen ‘disiplin suçları’.
Bunlardan ilki şöyledir: “(Tüm yükseköğretim kurumlarının yönetici, öğretim elemanı ve diğer idari personelinin), yükseköğretim kurumuyla ilgili olarak yetkili olmadığı halde basın ve yayın organlarına açıklamalarda bulunmaları.” Bu durum “aylıktan kesme cezası” ile karşılanmaktadır.
Daha sınırlayıcı
İkincisi ise, şöyledir: “(Tüm yükseköğretim kurumlarının yönetici, öğretim elemanı ve diğer idari personelinin), göreviyle bağlantılı olarak veya görevi sırasında belli bir siyasi partinin lehine veya aleyhine olarak siyasi faaliyette bulunmaları.” Bu durum ise, “kınama” cezası ile karşılanmaktadır.
Aslında, böyle disiplin suçları mevcut yükseköğretim mevzuatında da var. Buna ilişkin hukuki dayanak ise, 12 Eylül döneminde (21 Ağustos 1982) yürürlüğe girmiş, “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”dir. O söz konusu sınırlayıcı düzenlemeler bu yönetmeliğin 9. maddesi, bent (g) ve (n) hükümlerinde yer alır.
Ancak ilginç başka bir durum daha var ki, bunu saptamak için öncelikle bu hükümlerin metinlerine yer vermek gerekiyor. Şöyle: Mevcut 1982 yönetmeliği, madde 9 (g): “Bilimsel tartışma ve açıklamalar dışında, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına resmi konularda bilgi veya demeç vermek”. Ve aynı maddenin (n) bendi: “Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak”. Mevcut düzenlemede her iki disiplin suçu da “kademe ilerlemesinin durdurulması” ile karşılanmıştır.
Dikkatli okunacak olursa, bir yönetmelik yerine kanun taslağında yer verilmesi uygun bulunan o ‘yeni’ hükümler (taslak metin, madde 72), 1982 dönemindekiler karşısında bile, hem ifade özgürlüğü hem de akademik özgürlük bakımından çok daha sınırlayıcı bir düzen getirecek biçimde hazırlanmış.
Hesaplaşmıyor
Mevcut Yükseköğretim Kanunu ve uygulamasının, 12 Eylül rejiminin temel ideolojik aygıtlarından biri olduğu unutulmayacak olursa, yeni kanun taslağının aslında bir ‘geçmişle hesaplaşma’ şiarıyla hazırlanmasını beklemek, sanırım Türkiye demokrasisi açısından bir lüks değildir. Fakat maalesef taslak kanun böyle bir karaktere sahip olmaktan çok uzaktır.
Prof. Dr. Turgut Tarhanlı
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku öğretim üyesidir.
1990’larda, Harvard Üniversitesi Müzakere Programı (Program on Negotiation) bünyesinde “kriz yönetimi ve çözümü” konusunda ve 2000’lerde, Princeton Üniversitesi Woodrow Wilson School of Public and International Affairs bünyesinde “evrensel yargı yetkisi” (universal jurisdiction) konusundaki araştırma projelerinde uluslararası hukuk araştırmacısı olarak çalışmaya davet edilmiştir.
Çok sayıda, Türkçe ve İngilizce kaleme alınmış makale, yorum ve tebliğlerinin yanı sıra, yayımlanmış altı kitabı vardır.
İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 03. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr