Yalnızlıklarına, kadınlıklarına, çocukluklarına, annelerine, hayata... Hep birlikte ne varsa yani, o bütüne ağlanır. Yoksa dizdeki yara değildir ne de kalpteki kırık. Hep kırılmasına ağlanır, hep düşülmesine, hep ama hep aynı şey olmasına... Niyesine ağlanır bunların. Bir büyük trajediye. Her bir küçük yara eklendiğinde eski izlere, bütün bu yara zincirine ağlanır. Her ağlama bu zincire bir anne sarılmasıdır. "Gel bakiim sen buraya"dır o, "Nasıl kıymışlar benim güzel kızıma?"dır. Bu yüzden sebebi sorulduğu anda hikaye anlatılamayacak kadar uzundur. Kelimeleri birbirine karışmış bir eski keder. Belki de aynaya bakıp, gösterip aynadaki görüntüyü "Buna ağlıyorum işte" denmelidir, "Bunun tamamına!"* * *Öfkelensek keşke. Bağırıp çağırsak, içimize değdirmeden olup biteni. Öyle ağzımızda olsa öfkemiz. Söyleyince geçse. Ama çoğu kez öyle değil işte. Çünkü paldır küldür kırılmaz kalp. Çıt eder, eski, renkli, cam kadehler gibi. Sonra alıp o kırık parçaları yerine yapıştırmaya çalışmaları yok mu? Kaba saba durur artık her çaba, kalp bir kez çıt edip çatlayınca.* * *Kalp hekimi geçen gün, elektrokardiyogram çeker iken, kalbimi ekranda gördüm. Bir tuhaf, bir acayip hismiş meğer. Öyle canhıraş atan bir şey. Sevesim geldi. "Dur biraz, dinlen" diyesim. Kalbimi, çocuğummuş gibi sevesim geldi; anlatamam. Sonra dedi ki doktor, "Çok cefakar bir organdır kalp". Baktım hakikaten öyle. Atıp duruyor yani, ta doğduğun günden bu yana. Bunları yazarken de atıyor mesela. Sevdim onu tuhaf bir merhametle. Çok çalışkan bir şey olduğu için, minnacık haliyle bütün bedenle başa çıkmaya çalıştığı için, sanki çok yorulmuş da duruverecekmiş gibi görünmesine rağmen hareket etmeye devam ettiği için. Tuhaf ama böyle.* * *Sonra o zaten minnacık haliyle çalışıp duran şeye kıyıyorlar. Tuhaf değil mi? Hepimizin kalbini kırıyorlar. Ne kıymetli kalplerimiz var oysa. Tek beslendiği bu cefakar şeyin, incelikler. Onları esirgiyorlar. Bütün bedenle yıllardır, hiç durmadan başa çıkabilen, binlerce meseleyle başa çıkarken hep devam eden, hep devam eden o gayretli kasımıza, inceliksiz sözleriyle dokunuyorlar. Durmuyor kalp o zaman. Çıt edip soluyor.Bir kalbin solmasından daha kötü ne olabilir ki?Durunca görünüyor ekranda. Solunca görünmüyor. Bu yüzden solmuş kalpler aslında durmuş kalplerden daha acıklı oluyor. Bir gün konuşmamaya karar vermiş çocuklar kadar felaket... ecetem@hotmail.com Kadınlar, bazen çocuğudur kendinin. Bu yüzden herhalde ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye, ne canları yakıldı diye ağlarlar. Kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle, "Kıyamam ben sana" diye, gizlice kendilerine sarılırlar. Yalnız kadınlar, kendilerine yer yer bu hayatta, anne merhameti göstermek mecburiyetinde kalırlar.