"Niye alkışlıyorsun kardeşim? Onlar Türkiyeyi bölmeye çalışıyor!"İşte tam da bu nedenle, Mesut Beyin patlattığı "ulusal güvenlik sendromu" bombasının hedefi öncelikle ordu falan değil, Allahın Zimbabwesini bile ulusal tehdit olarak görebilenlerdir. Sendrom, ordunun değil, askerden daha asker olmuş sivillerin kafasındadır! Fenerbahçe Zimbabwe maçında arkadaşlardan biri, "geleneksel Türk misafirperverliği" çerçevesinde Zimbabwe gol atınca hafifçe alkışlıyor. Derken omuz başından bir kafa uzanıp meşum bir ses tonuyla şöyle diyor: Ordu, ordu gibidir! Türkiyede ordu, ordu gibidir. Bütün ordular varlığını "tehdit" miti üzerine kurar. Eşyanın doğası gereği, ordunun varolması için de böyle bir tehditin canlı olması, yahut canlı tutulması gerekir zaten. Bu, militarizmin temel mantığı olduğu için buraya kadar enterasan bir durum yok. Ama işte Türkiyede siviller, sivil gibi değildir! Bundan bir kaç yıl önce "Güneydoğuda artık siyasi çözüm zamanıdır" diyen ordunun ardından bu konuda bir politika üretildi mi? Ya da şeriat karşıtı toplu Anıtkabir seferleri, ordu "Siviller Türkiyeye sahip çıksın!" dedikten sonra düzenlenmedi mi? Yani sivilerin hangi şahane (!) politikası orduya takıldı acaba? Yoksa o şahane politikalar üretilemeden sivil kafalardaki "ordu menkıbeleri" karşısında mı yamuldu? Öldürmenin tarihi Araştırmacı Joanna Bourkeun Om Yayınlarından Türkçesi yayınlanan "Öldürmenin Mahrem Tarihi" kitabı 1inci, 2nci Dünya Savaşları ve Vietnam Savaşında kullanılan askeri kuramları anlatıyor. Kitabı Türkiyede (!) okuyunca "Yahu kitaba bak" diyor insan içinden, "Ordu üzerine herşeyi açık açık söylemiş kadın, bütün belgeleri çıkartmış ortaya. Bizde olsa..." Malum, "askerlikten soğutma"! Sonra düşününce insanın aklına şöyle bir tez geliyor: Sözkonusu orduların hepsi bir günah çıkartma zorunluluğu içinde. Zira hepsinin son resmi icraatı pek temiz değil. ABDnin ordusu Vietnam Savaşı gibi bir saçmalık becermiş, Avrupa orduları gidip sömürge ülkelerini tepelemiş. Yani hepsinin "resmi"(!) tarihinde bir yamuk var, bizimki öyle değil... Türkiye ordusunun resmi tarihe geçen son işi, Kurtuluş Savaşı. Son derece meşru bir durum. Bu yüzden mi acaba? Yani psikolojik olarak orduyu tepelere bir yerlere koymamızın, üzerine öyle çok ileri geri konuşamamamızın sebebi bu mu? Omurgalarımıza kazınan o meşruiyet hissi mi? Manisada bir asker-sivil Ezcümle, askerin değil, sivilken askerden daha asker olanların meselesidir bu! ecetem@hotmail.com.tr Bu ülkede hiç askerlik yapmamış olanlar bile en az beş tane "Genelkurmay Binasının altında bilmem kaç kat varmış!" veya "Abi hazırlanmış binlerce savaş planları varmış" türünden ordu "menkıbesine" ziyadesiyle vÉkıftır. Siviller, belki de herhangi bir askerden daha hayrandır orduya. Erkeklerin ordu anılarını birbirine anlatışına bakın: Yarı efsane tadındadır hepsi; antimilitarist olsalar bile. Manisadaki törende Tugay Komutanı tarafından aşağılanan, tartaklanan ANAP İl Başkanının sadece "Burası ordu değil ki ama" diye ezilip üzülmesinin nedeni, beyniyle birlikte her yere taşıdığı ordu efsanesi, kafasının sivilleşememesi değil mi zaten. Siyasiler mi? Mesut Yılmazın şikayetçi olduğu "ulusal güvenlik" meselesi "Milli Siyaset Belgesi"nde yazılıdır. Belgenin altında askerin değil, Mesut Beyin imzası vardır.