Şeref OĞUZ
Çok merak ediyorum, atılan taş, ürkütülen kurbağaya değecek mi? Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in sürüklediği Vergi Yasa Tasarısı, her kesimin, farklı gerekçelerle itirazı yüzünden komisyonda adeta sürüklenerek ilerliyor. Hükümet ortakları arasında mutabakat yok. Bırakın hükümet ortaklarını, büyük ortak ANAP bile tasarı üzerinde fikir birliğine varmış değil.
Peki bu tasarı dört dörtlük mü? Ne gezer... Aslında bize "reform" olarak tanıtılan tasarı, bir kaç "önemli" ama genelde önemsiz düzenlemeden ibaret. Burada "önem" izafi bir kavram. Hükümete göre önemli ama bana göre reform sözcüğünü hakedecek kadar önemli değil.
Benzer hataları biz geçmişte de yaptık. 5 Nisan döneminde Çiller Hükümeti, faiz gelirlerine vergiyi denedi, yüzüne gözüne bulaştırdı. Erbakan döneminde benzer girişimler, piyasayı allak bullak etmekten öteye gitmedi. Şimdi de bu tasarı, öylesine çekildi, uzatıldı ki, korkum, faydadan çok zarar getireceği yönünde.
Tasarı ile arzulanan, vergi gelirlerinin artırılması... Bu sayede hükümet borçlanma gereğini düşürecek, her 100 liralık kaynak için 250 lira harcamak yerine, vergi altyapısını kullanarak her 100 liralık kaynağa 4 liralık harcamayla kavuşabilecek.
Buna hiç kimse itiraz edemez. Ancak mevcut vergi sistemi mükellef tabanını genişletmeyi hedeflemiyor. Ana amaç, vergi gelirlerini artırmak. Gelir artsın da ne olursa olsun. Bu, son derece yanlış bir yaklaşım. 36 milyon seçmeni olan ülkede en geniş tanımıyla 8 milyon mükellef varsa, burada vergi reformu olmaz.
Borsa, faiz, refo gelirlerini vergilendirmeye gelince. Beyanname uygulamasının altyapısı hazır değildir.
Devlet, bu beyanları izleyecek sistemlerden yoksundur. Yıllardır vergi bilgi sistemini önemsemeyenler şimdi reformlarını oturtacak zemin bulamıyor.
Zekeriya Temizel, soyadı gibi temiz bir insan. İstanbul Defterdarlığı döneminden beri izlediğim Maliye Bakanı'nın tasarıyı savunma tarzını da, duyduğu heyecanı da alkışlıyorum. Fakat ortadaki sorun farklı. Bence temel problem, toplumun, hükümetin, bürokrasinin ve bilgi altyapısının bir reforma ihtiyaç duymadığıdır. İhtiyacı duyan, Maliye Bakanı'dır ve sanki bütçe açığı yalnızca onun sorunuymuş gibi duruyor.
Halbuki sorun Türkiye'nindir. Sorun, kamunun hesapsız kitapsız yapısından kaynaklanıyor. 1953'den bu yana vergi reform girişimlerini gözden geçirdiğinizde, bir kaç somut reform görürsünüz.
KDV gibi... Gerisi, Osmanlı'nın iltizamından günümüze uzanan defterdarlık sistemi üzerine kurulmuş, "yasası modern" ama "idaresi dökülen" bir sistemdir.
Yıl 1994; Çiller'in zamanında iki konutu olandan ek vergi alınacaktı. İnsanlar beyanname verecek, Maliye bunları izleyecek, iki evi olanı bulup çıkaracak ve bu ek vergiyi tahsil edecekti. Yıl 1998; Vergi idaresi adına hiç bir gelişme kaydedemedik. Oranlar hala yüksek, idare hala dökük, vergi bilgi sistemi hala ortada yok.
Bu tasarı çıkar ya da çıkmaz. Bu önemli değil. Bana göre arzulanan şekilde çıksa dahi, "uygulama" ayağı reforma tabi tutulmadığından şu olacak; Bugün kevgire dönmüş Hazine'ye elekle su taşıyan bir vergi sistemi var. Yeni yasa yalnızca eleği değiştirecek. Kayıtdışı sürecek, repo vergisi faize eklenecek, kafası karışan para kendine "gereksiz" kaçış yolları arayacak.
Bu tasarının duyurusundan bu yana yalnızca Milliyet Ekonomi sayfalarında aldığı yer, tasarının en az 100 katı oldu. Artı, en seçkin beyinler tasarının içinden çıkmak için uğraşıyor. Milliyet Vergi Hattı'na ve arkadaşımız Mustafa Özyürek'e gelen "soru - kaygı" sayısı bini geçti. Gerçekten merak ediyorum, değecek mi? Yoksa yaratıcısından, izleyenine, mükellefine dek herkes, bu yasanın çıktığı gün şöyle mi diyeceğiz; "Vergi Reformu tamam. Şimdi sıra adam gibi bir vergi reformu yapmaya geldi..."
Yazara Emailseref.oguz@milliyet.com.tr