Yılın hakemi Kuddusi Müftüoğlu "yılın dayağını" yedi Siirt’te ve sahadan zırhlı araçla kaçarak canını zor kurtardı.
Televizyonda gördük... Adam taşı atmıyor artık. Elinde sıkı sıkı tutup, adrese teslim, kafasına vuruyor hakemin. Taşa kıyamıyor, tekrar kullanabilmek için.
Siirtspor başkanı milletvekili... Dövmeye geliyor ama, bir yumrukluk yer bulamıyor inip kalkan darbeler arasında. Mecburen küfürle idare ediyor.
Müftüoğlu’nun suçu ağır. Konya karşısında 1 - 0 mağlup Siirtspor’un attığı golü, kuralı uygulayıp iptal etmiş, saha kan kokuyor.
İnsanlar TRT spikeri Hüseyin Başaran’a saldırıyor ki, olay belgelenmesin. Yalvar yakar maç yayınlattırılıp, üzerine para da alınan TRT, görgü tanığı ve en büyük düşman.
Daha önce de hakem dövmüşlüğü olan Başkan Takiyettin Yarayan, son "yaramazlığını" savunmaya çalışırken hakemi suçlamaya şöyle başlıyor:
"Yöre insanının psikolojisini hesaba katmadan...."
İşte her şey, bu cümlede gizli...
Futbol, kural, falan yok o sahada. Öncelikler başka...
"Ne olur sanki göz yumsa hakem" demek istiyor başkan...
Bazı durumlar vardır, "eleştiri" yapılamaz. Olayın yanlışlığını anlatabilmek için ayağını koyacak bir zemin lazım. Konuya göre ortak bir dil, onaylanmış kurallar, asgari bilgi, neden sonuç ilişkisi gibi. İşte bu da onlardan.
Bırak be başkan!.. Futbolla falan senin ne işin var?
Ya Siirt insanı?.. O ne düşünüyor?..
Bakın, spor sayfasında biraz "siyasi" gelebilir ama, sahadaki her olayın faturası Ankara’ya kesiliyor oralarda. Tıpkı, Jet Fadıl’ın Siirt’e kuracağı "otomobil fabrikasına" da ülkeyi yönetenlerin engel olduğu yalanı gibi...
Hep yazıyorum, "Güneydoğu’ya futbol oyuncağı" ters tepti. Komşu şehir insanları, sahada birbirlerine kinleniyor. En ufak haksızlıkta "emir büyük yerden" provokasyonu yapılıyor... Haksızlık olmasa bile, yöneticiler beceriksizliklerini örtbas etmek için, "ezilen insanlar" edebiyatına sığınıyor.
Öylesine derin, karmaşık ve acı bir durumdur ki, bir gün mutlaka gündeme oturacak ama, korkarım bir "facia" sonrası olacak.
24 saat... Tüm sporlar... Çok iyi fikir.
Aslında bu bir etki tepki hadisesidir. Piyasanın doyma meselesi.
"Futbolda reyting var" diye yatağı yorganı statların kapısına seren, tesislere, sokaklara naklen yayın aracı sığdıramayan medya, artık tartan pistlere, havuzlara, salonlara dönüş yolunda.
Süper Sport Kanalı’nın açılış kokteylinde medya mensuplarının dile getirdiği gibi amatörlerin ihmal edildiği ve bu haksızlığın "futboldan patlama" noktasına gelmiş insanların talepleriyle düzeleceği söyleniyor şimdi.
Aslında insanların burunlarına kadar gelen futbol değil de futbolun geyiği ama neyse...
Benim dikkatinizi çekmek istediğim kimse, her gece takvimden günün yaprağını canlı yayında koparan Bilgin Gökberk... Artık spor medyasının Süleyman Demirel’i oldu kendisi. "Televizyonlarüstü" bir vizyon. Tepeden tırnağa "pırıl pırıl" karizma... Boş zamanı olsa, BBC’ye de program yapacak neredeyse...
İlk gece Doğan Hakyemez ve Can Çobanoğlu’nun konuk olduğu "Son Nokta" toparlamasında, reji ile kulaklık aracılığıyla konuşurken "Ne var Fenerbahçe’den" dedi Bilgin... "Ne... İç transferler mi?.. İmza atan var mı?.. Yoksa, imza attıkları zaman geçeriz görüntülerini"...
Evet... Bu bir format...
Olaydan klüp parantezini kaldıran, haber değeri olana zaman ayıran bir format... Ben bayıldım. Tutar mı, tutmaz mı... Sürecek mi, sürmeyecek mi, yarın kendi köşesinde Bilgin anlatsın.
Lig sona erdi... Kokain davası bitti... Daum gitti...
Paranoyaklığın alemi yok ama, bu kadar raslantı fazla!
Siz de kendinizi kullanılmış gibi hissediyor musunuz acaba?
Yine de bu olay bana bir fikir verdi.
Hani turizmde atılım peşindeyiz ya... Yaz turizmi, kış turizmi, kongre turizmi. Arkeoloji, din, Çin; her yere saldırıyoruz.
Uluslarası bir kampanya başlatalım, rehberi Daum olsun:
"Madde bağımlıları rehabilitasyon turizmi..." Gelen turistlere forma hediyeli...
Şenol Güneş’in Ogün’ü Dünya Kupası kadrosundan kesmesini, Fenerbahçeli futbolcunun Şili maçında isyan etmesine bağlayanlar haklı.
Şenol Hoca böyle bir adam işte!.. Ne milli takım, ne kendi kariyeri, hiçbiri umrunda değil. Kaprisleri yüzünden Dünya Kupası’nı alacak adamları buduyor.
Sadece Ogün değil... Bana da aynı şeyi yaptı!..
Sorsam, "senden orta saha olmaz" diyecek ama, gerçeği biliyorum. Beni de geçenlerde yazdığım bir eleştiri yüzünden kadroya almadı.
Hesap ortada... Bu sefer "hata" yaptı Fatih Hoca!..
Evet... Galatasaray’a teknik direktör olmak, Dünya’daki hemen her futbol adamı için Avrupa doruklarından birine tırmanmak anlamındadır... Galatasaray’ın önü açıktır... Ardında ise, UEFA ve Süper Kupa’lı bir müze vardır... Baskın tadı, keskin kokusu, şiddetli lezzeti ile "Global futbol" içindeki kıymetli bir Doğu baharatı gibidir bu kulüp... Galatasaray’ın adı, yapısı, işleyen çarkları, mantığı, teknik direktörlük mesleğindeki her insanın gözlerini parlatmaktadır.
Bunlar, teknik adamların tercihlerinde, "kıble şaşırtan" unsurlardır...
Ama Fatih Terim için değil... Çünkü, yukarıda sıralanan tüm avantajları Fatih Terim yaratmıştır.
Ve şimdi, Milli Piyango’daki büyük ikramiye kadar tekil ve Kaf dağının arkasındaymışçasına müşkül Şampiyon Kulüpler Kupası hedefiyle, aynı suda ikinci kez yıkanmaya soyunmuştur Fatih Terim.
Bu kadarla kalsa iyi!..
Çalışmadığı zamanda kazandığından, çok daha az Euro’ya 18 saat mesai vermeyi kabul etmiş, şöhretini futbolun en zor sınavla imtihan etmeye girişmiş, kariyer denen tabuyu getirip Ali Sami Yen’de halka açmıştır.
Kâr ve risk orantılarıyla çözülemeyen, piyasa ekonomisine uymayan, yatırım analizlerine sığmayan bir davranıştır bu...
Futbol endüstrisinin de entegre olduğu "Popüler kültürün" affedilmez kusurlarından birini işlemiştir Terim!..
Çıkarlarını duygularına kurban etmiştir.
Aynı popüler dünyanın düz mantığı içerisinde, "kendine hayrı olmayanın başkasına ne hayrı olur" kriterine göre Fatih Terim, Global Üniversiteyi terk eden, çalışkan, zeki, ancak "isyankâr" bir doktora öğrencisidir.
Hesap ortada... Hata etmiştir...
Eğer siz, kıyıda köşede kalmış, sevecen, vefalı, kadirşinas antikalardan biriyseniz... Hâlâ ülke sevgisini yüceltiyorsanız... Yüreğinizi cüzdanınızda taşımıyorsanız... En büyük düşmanınız, başarılı meslektaşlarınız değilse... Duygusal ve romantikseniz... Özveriye gözyaşından madalyalar takacak kadar cömertseniz... Ve bu ülkeye faydalı olmuş insanlara sinir olmak yerine, aynı pasaportu taşıdığınız için seviniyorsanız; size göre hava hoş...
Hele bir de Galatasaraylıysanız, biz size Fatih Terim’in bu "vahim" hatasını sittin sene anlatamayız... Anlamazsınız!..
Yine de, iyi ki varsınız; sizler ve Fatih Terim gibiler...
Boğaz Köprüsü’ne asılan 3,5 dönümlük Galatasaray bayrağını önce yakmaya çalışan, daha sonra iplerini kesip boğazın sularına yollayan çılgınların, Fenerbahçeli olduğunu söylemeyin... Asla inanmam!..
Onlar, denize döktüğü düşmanın bayrağını yerden kaldırtan Atatürk ile "aynı takımı" tuttuklarını düşünüyorlar... Asla yapmazlar.
Bartın’da bir spor salonu önünde muhabbet:
"Abi hakem de adil değil yani"...
"Ne abisi lan... Ben valiyim manyak"...
Kadere bak!..
Gerçekten sporun küfürden arınması zor olacak.
Bartın Valisi Fatih Eryılmaz emekli olmadan ise imkansız... En azından şeref tribününde kalacak...