Baklava çalanla, banka boşaltan arasındaki ceza dengesizliğini adaletin ağzı açık izlediği bir ülkede, konu borç - alacak meselesiyse, artık prensip, etik metik arama...
Borcun azsa, doğru icraya... Biraz daha dolgunsa, "mesaj" diz kapağına... Milyon doları katlamışsan şayet, dur orada!..
Sen artık sadece borçlu bir kişi değil, korunması gereken bir değersin. Her türlü anlaşma zemininde öncelik senin. El üstünde tutulmalı, asla üzülmemelisin. Dilediğin her kuralı çiğneyebilir, istediğin kadar dalganı geçebilirsin alacaklılarla. Sorumluluk onlarda.
Bizde böyle kardeşim.
Mesela sıradan bir ücretle transfer edilen futbolcu, bırakın kapris falan yapmayı aldığı paranın hakkını veremezse şutlanır. Ama 11 milyon dolar borcu olan Ortega, takımı bırakıp gitse de, uluslararası mahkemelerde Fenerbahçe ve Türkiye aleyhine ifade verse de, canı istediği zaman döner, icap ederse kaptan bile yapılır.
Para ağır bastı
Evet... Fenerbahçe, uluslararası futbol hukukunda, kulüpler açısından Bosman Kanunları'na eşdeğer bir içtihat yaratmıştı Ortega davası ile. Bundan böyle futbolcular da yükümlülüklerini yerine getirmeden bırakıp gidemeyecekti kulüplerini. Ama bir adım sonra para ağır bastı.
Selam Ortega'ya...
Fenerbahçe'de dibe vuruşun tetikleyicisi olsa da, uğruna birçok gerçek Fenerbahçeli'nin kellesi koparılsa da, kendisi sıkı futbolcudur. Borcunu ödeyebilmek için kramponlarını giymesi gerekmektedir. Bir taşla iki kuş vurmak buna denir. Kimin umrunda prensip falan bu zamanda ?
Belli ki, Fenerbahçe'nin çiğnenen onuru 11 milyon dolardan önemli değildir.
Burada Fenerbahçe'nin bir suçu yoktur. Ülkemizde akçalı sorunlar özel hukukla halledilmektedir ve tek belirleyici unsur dolardaki sıfırlardır.
Doğal olarak Fenerbahçeli yöneticiler olayı 7 - 0'lık bir galibiyet gibi anlatmaktadır, ama vicdanlar mağlup durumdadır.
Kim ne derse desin; Sayın Faruk Süren ve Sayın Mehmet Cansun görevlerini yapmıştır.
Kendilerinden beklenen ve üzerlerine düşen budur. Galatasaray onları minnetle anacaktır.
Düşünsenize, Galatasaray'ın iki eski başkanı... Takım kötü gidiyor. Kulüp gırtlağa kadar borçta. Ne yapacaklardı yani ? Bir şey olmamış gibi eski mutlu günlerden bahsedip, küresel ısınmanın Küba purolarına aromatik etkilerini mi tartışacaklardı?
Elbette durumdan vazife çıkarıp olaya el koymalılardı.
Onlar Galatasaray'ı sokakta bulmamışlar, cami avlusuna bırakmamışlardı. Teknik Direktör Terim'in yıpranan karizması ile tartışmalı hale gelen Canaydın'ın başkanlığına daha fazla sessiz kalamazlardı.
Nitekim öyle yaptılar.
Tüm Türkiye önünde kendi kariyerlerini yakma pahasına başkanı, hocayı ve dolayısıyla Galatasaray'ı çekip çıkardılar uçurumun dibinden.
Artık Başkan Özhan Canaydın'ın kıymetini bilmek, mağdur durumdaki Fatih Hoca'nın tükenen kredilerini takviye etmek zamanıdır tüm Galatasaraylılar için.
Süren ve Cansun'a gelince.
Onları, eski yeşilçam senaryolarında sevgilisinin uğruna kötü adamlığa soyunan karakter oyuncusunun sonu beklemektedir. Yani, neden olduğu mutlu sonu bile görememek durumu...
Olsun... Zamanlama ve içerik açısından mükemmel bir hamle ile filmi kurtardılar ya. Galatasaray kendilerine müteşekkirdir.
En tehlikeli yönetici tipi, en zekileri galiba. Bakın Fenerbahçe'deki "zeki"ler, takımın hiç de kötü durumda olmadığını o kadar ustaca anlatıyorlar ki, bizleri inandırdıkları yetmiyor; sonunda dönüp kendileri de inanıyorlar.
"Kaç puan geride Fenerbahçe? On bir mi ? Şahane!.. Zaten planlar seneye."
Soramıyoruz bile; yahu hoca "dahi", tesis "gani", futbolcular "milli", peki bu erteleme niye? Siz şampiyonluk diye yola çıkmadınız mı?
Beşiktaş'ta ise "zeka", özgüven ve başarı parkurunda çılgın bir yabani at gibi koşuyor, kendini çatlatmacasına...
"Ahmet Dursun problem... Gönderilmeli... Ama gönderirken parası da verilmemeli ki, cümle alem zeka görsün."
En haklı olduğu konuda, bir hinlik uğruna vicdansız durumuna düşürüyor koca kulübü zeki yönetici. Yahu Beşiktaş'a psikolojik tedavi gören bir futbolcusunu mandepsiye bastırmak yakışır mı?
Galatasaray'a gelince... Onun bütün "zeki" yöneticileri muhalefette... "Galatasaray ruhu"nu muazzep ettikleri yetmiyor, pek övündükleri Mekteb - i Sultani dayanışmasını da iki lafın arasına meze edip tüm diğer okullardaki dayanışmalar gibi kantindeki bir tost anlaşmazlığı ile çökecek sağlamlıkta olduğunu kanıtlıyorlar aralarına sokmadıkları "mektepsiz" Galatasaraylılar'a...
Zekanın bile fazlası fazla.
"Sayın Ulusoy" diye başlayan her yazımda yüreğim cız eder inanın. Gerçek bir aile büyüğüm kadar saygı duyduğum Haluk bey'in öz, benim manevi amcam Yılmaz ağabeyimi hatırlarım.
Belki de bu nedenle; iyi günde ve kötü günde son nefese kadar futbol ailemize reislik edeceği artık iyice anlaşılan Sayın Haluk Ulusoy'u ne kadar eleştirsem de, daima bir saygı ve sevgi rezervim vardır kendisine.
Genlerinde vatanseverlik ve iyi niyet olduğunu bilirim ama, hatalarını söylemek benim görevim. Görev aşkı da benim vatanseverlik anlayışım...
Sayın Ulusoy, gündemdeki hakem Ali Aydın'a yapılan "ekstra" uygulamaya bir açıklık getirmek için dedi ki;
"Onun dürüstlüğünden şüphe duymadığımız için aylarca cezaya çarptırmadık."
Mükemmel bir mantık.
Bence hiçbir sakıncası yok.
Lakin, sayın başkanın bu açıklamasından, bundan önce ceza alan her hakemin dürüstlüğünden şüphe duyduğu sonucu çıkar ki, hakem camiasının bunun altından nasıl kalkacağını Allah bilir.
Adil olmalı
Evet Sayın Ulusoy; dünyanın en asil duygularından biri olan affedicilik bile yöneticilik ile ters düşebilir bazen.
Bazen sevgiden maraz doğabilir, bazen hoşgörü skandala neden olabilir. Yönetici konumundaki insanların en tartışmasız yolu, kuralları adaletli bir şekilde herkese uygulamasıdır. Kimi zaman duygularını bile saklamak zorundadır yönetici. Sevgisini göstermemeli, öfkesini gizleyebilmelidir.
Bir yönetici için en büyük rütbe "adil" olmalıdır. Dürüstlük de bunun içindedir, delikanlılık da sevgi de, akıl da...
Yönetici tanımlanırken adaletinden önce söylenen bir sıfat varsa, onun uzun bir tatile çıkma zamanıdır.
Bu arada bayıldım "kaya ve toz" muhabbetine. Acaba Aşık Veysel'in bir dizesi mi, yoksa Karacaoğlan'ın mısraı mi diye düşünürken, TV dizilerinden alıntılandığını öğrenmek bile moralimi bozmadı. Acaip anlamlıydı yani. Gerçi toz, rüzgar ve kayanın temsil ettikleri hakkında rivayet muhtelif ama, olayın vahşi batıdaki bir kovboy kasabasında yapılan düelloyu anımsattığını ortaya koyan şık ayrıntılardı. Göreceğiz bakalım, hangi kovboy sağ kaldı, hangi güzel kızı kurtardı.
SPOR
LUKUNKU'NUN DRAMI
At yarışları
Avrupa Ligleri
Basketbol panorama
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Mehmet yetmiyor
50. ŞEREF YILI
Aile şirketi!
İhtiyar kurt Luce!
Fatih'ten son nokta
Aslan'dan acil havale
Operasyon başlıyor
Jet gibi düştü!
Rüştü'ye teklif
Haber turu...
Ortega bizim canımız
İyiyi ararken