Erol Yaraş

Erol Yaraş

ege@mil­li­yet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk Hava Yolları 40 yıllık meslek yaşamımda hep öncelik verdiğim hava yolu olmuştur.
İzmir- THY ilişkisi 2000 yıllarının başına kadar çok olumluydu.
Türk Hava Yolları’nı yönetenler İzmir’e hep ayrı bir önem verdiklerini belirttiler.
Bizlerin istekleri ön planda kabul görür hatta zaman zaman Avrupa’ya direkt uçuş isteklerimiz karşılık bulur, hatlar açılırdı.
İlişkilerimiz rahmetli Mehmet Köstepen’in Ulaştırma Bakanlığı döneminde tavan yapmıştı.
İzmirli gazeteciler THY’nin tüm çalışmalarından haberdar edilir, İzmir’de özel toplantılarla karşılıklı fikir alışverişi yapılırdı.
2005’li yıllara gelinince ne olduysa oldu THY, İzmir’e bir üvey evlat muamelesi yapmaya başladı.
Önce basınla ilişkiler bozuldu. Sonra Ankara uçuşlarımız iptal oldu.
Bununla ilgili İzmirlilerin yakınmaları ve kampanya başlatmaları üzerine İzmir’de basın toplantısı yapan THY Yönetim Kurulu Başkanı gözümüzün içine bakarak “İzmirliler Business Class uçmuyor, business class’ta yüzde 60 doluluk garanti edin ben size duşlu uçak bile tahsis ederim” diyerek adeta dalga geçti.
İzmirlilerin ısrar ve çabaları yetmedi. THY yönetimi inadım inat diyerek Ankara seferlerini başlatmadı.
Bugünlere gelince İzmirli işadamlarının THY’den şikayetleri artarak devam ediyor.
İzmir çıkışlı yurtdışı uçuşlarda İzmir kaynaklı rötarlardan uçaklarını kaçıran yönetici sayısı son günlerde bir hayli arttı.
Toplantılarına yetişemedikleri ve ekonomik kayba uğradıkları yetmiyormuş gibi THY’nin vurdum duymazlığı da canlarına tak demiş durumda.
Rahmetli Köstepen’den sonra bir İzmir milletvekili daha Ulaştırma Bakanı oldu. Binali Yıldırım ‘ın Ulaştırma Bakanı olarak THY’nin İzmir’e bakış açısını değiştireceğine inanıyorum.

İkinci 500 ve İzmir
Gazeteciler arasındaki polemikleri hiç sevmem ve anlam vermem. Başkalarına laf atarak köşe dolduranlardan da hiç hoşlanmam.
Fakat sevgili gazeteci arkadaşım Deniz Sipahi ’nin geçen gün yazdığına kesinlikle katılmadığımı belirtmeden geçemeyeceğim.
Sevgili Sipahi aynen şöyle yazmış:
“...Bardağın boş tarafını görenlere tavsiye
‘İzmir geri kalıyor, İzmir yerinde sayıyor’ diyenlere..
‘İzmir’de sanayi yok’ diyenlere...
‘Çalışacak birkaç firma var’ diyenlere...
‘İzmir büyük köy oldu’ diyenlere...
‘Her şey İstanbul’da’ diyenlereÖ
Tavsiyem...
Türkiye’nin ilk 500, ikinci 500 büyük lisesini alıp İzmirli firmaların yanlarına bir artı koymaları.
Görecekler ki bardağın dolu tarafı da var.”
* * *
Ben tam zıt yönde düşünüyorum.
İzmir geri kalıyor, İzmir yerinde sayıyor.
İzmir’de sanayi yok.
Çalışacak birkaç firma var.
İzmir büyük köy oldu.
Her şey İstanbul’da.
Bunların tamamı doğru .
Bu doğruları görmezlikten gelerek ancak kendimizi kandırırız. Zaten yıllardır da öyle yapıyoruz.
Sevgili Sipahi, İzmir’in Türkiye’nin ilk 500 kuruluşunda kan kaybetmesinin tesellisi, ikinci 500’de kuvvetli veya etkin olması değildir.
Bu şuna benzer; Süper Toto Süper Lig’de hiç İzmirli takımımız yok ama üzülmeyin ve hiç uğraşmayın. Bank Asya’da 3 takımla temsil ediliyoruz.

Kalem Adası değil diken adası
Bayram öncesi adını çok duyduğumuz Dikili Kalem Adası’ nda eşimle iki gün tatil yapalım dedik.
Ama tatilimiz tam bir ızdıraba dönüştü.
Kalem Adası denizi, kumu ve doğasıyla Türkiye’nin değil bana göre dünyanın en güzel hatta ilk beşe girebilecek seviyede bir tatil beldesi.
Ama Oliviera isimli tesis işletmecilikten uzak, müşteri memnuniyeti denen kavramı hiç duymamış eller tarafından yönetiliyor. Tabi durum böyle olunca da siz ister istemez cennette cehennemi yaşıyorsunuz.
Adanın ufak ve şirin tek plajında yüksek volümlü disko müziğine birde oteldeki su kesintisi eklenince tatil, tatil olmaktan çıkıp ızdıraba dönüştü.
Bu cennetin sahiplerine tek bir tavsiyem olabilir yönetim tarzlarını en kısa sürede yeniden elden geçirsinler yapamıyorlarsa adanın adını “Diken Adası ” olarak değiştirsinler.