Erol Yaraş

Erol Yaraş

ege@mil­li­yet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Değil İzmir’in, Türkiye’nin yüz akı olmaya aday olan Nemrut Limanı acil ilgi bekliyor.
Kimden mi? Önce Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım sonra İzmir Valisi Cahit Kıraç’tan.
Geçen hafta neredeyse bir günümü Nemrut Limanı ve çevresinde geçirdim.
Sanayici dostlarla oturduk sohbet ettik, sıkıntılarını dinledim.
Doğu Akdeniz’in en önemli ticaret limanlarından biri olan Nemrut ile ilgili isteklerini tek tek dile getirdiler. Birinci sırayı alt yapı eksikliği, özellikle de ulaşım alıyor.
Nemrut’un yük hacmi 40 milyon tonu bulmuş.
Yükleme ve boşaltmada Derince’den sonra en büyük İthalat ve ihracat limanı ama ne yazık ki bu kadar kapasiteyi kaldıracak yolları yok. Buranın İzmir Limanı’nın yükünü alması için devlet tarafından liman bölgesi olarak ayrılmasından sonraki geldiği nokta “saldım çayıra, mevlam kayıra” durumu olmuş. Bu ilgisizliğin gelecek açısından hızla ortadan kaldırılması lazım.
Yüzlerce TIR aynen lunaparktaki arabalar gibi yol denen, tarladan bozma alanlarda gitmeye çalışıyor. Eğer bizim gibi binek vasıtanızla aralarında kalırsanız ister istemez salavat getirmeye başlıyorsunuz.
İzmir limanının 5 katı yükleme kapasitesine ulaşan bu bölge, Türkiye’nin çelik üretiminin yüzde otuzunu gerçekleştiriyor. Bu rakamsal değerler bile Nemrut’un çok hızlı bir şekilde desteği hak ettiğini gösteriyor.
Ana ve iç yol diye bir şey yok. Türkiye ekonomisine milyonlarca dolar katkısı olan bölge sanayicileri oto yolun Nemrut’a kadar en kısa sürede uzatılmasını ve Nemrut’a yeni yatırımcılar gelecekse imar sorunlarına acil el atılarak büyüme planlarının bir an önce tamamlanmasını istiyorlar.
Yazımı son bir rakam vererek tamamlamak istiyorum. Nemrut öncesinde Türkiye’ye yük getiren büyük tonajlı gemilerin Ege kıyılarında yanaşacağı liman olmadığı için ithalat ve ihracatın önemli bir kısmı Yunan limanlarına kaymıştı.
Mallar büyük gemilerden küçük gemilere aktarma usulüyle yerine ulaştırılıyor, bunun da Türkiye’ye maliyeti yılda yaklaşık 300 milyon doları buluyordu.
Şimdi Nemrut birlikte bu para ülkemizde kalmaya başladı.
Başta da söyledim Nemrut acil ilgi görmek istiyor hatta sanayiciler şunu da çok rahat ifade ediyorlar.
“Devlet öncü olsun biz de maddi katkıda bulunalım.”
Evet, top şimdi İzmirli Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım ve Valimiz Cahit Kıraç’da.




Zeytin üreticisinin gerçek sıkıntısı ne?


Zeytin döneminde Akhisar ve Ayvalık’ta “Hasat Şenlikleri” yapılır.
DiR’e (Dahilde İşleme Rejimi) karşı olduğum için Akhisar’a davet edilmem.
Her yıl Ayvalık’daki şenliklere giderdim, bu yıl davet geç geldiği için başka bir programımdan dolayı katılamadım.
DİR konusunun Akhisar’da değil ama Ayvalık’taki şenliklerde gündem yapılması beklerdim.
Ayvalık Zeytin Şenliği’ni gerçekleştirenler genellikle bu işi İstanbullu gazetecilerle kutlamak isterler ve ağırlığı da onlara verirler.
Bu ilgi belki de kendilerini Ege’den daha fazla Marmaralı hissetmelerindendir.
Ama benim anlamadığım zeytin üreticisinin üzerindeki en büyük kara bulut DİR belasıyken, Ayvalıklılar da bundan hiç bahsetmemişler.
İstanbullu meslektaşlar Ayvalık dönüşlerinde “zeytinin faydaları” ile ilgili yazılar döşendiler.
Aynen fasulyenin faydaları gibi.
Bir köşe yazısında bile DİR sıkıntısı gündeme getirilmemişti.
Bende Akhisar konuşmaları ve Ayvalık sonrasında, DİR konusunda yavaş yavaş kendimden şüphelenmeye başladım.
Acaba DİR çok faydalıda ben mi yanlış biliyorum diye.
Baksanıza Ayvalıklı zeytin üretici- patronlar bile verdikleri mesajlarda DİR’e hiç değinmemişler.
Anladığım kadarıyla Ayvalıklılar da DİR’i tehlike olarak görmüyorlar ki kamuoyu oluşması için İstanbullu gazetecileri bilgilendirmemişler.
Sonuç olarak DİR’i artık yazmamaya ve serbest kalmasını isteyenlere de bulaşmamaya karar verdim.
Kendi üreticisinin bile sahip çıkmadığı bir konuda çok ileri gittiğimi düşündüm.
Türkçede bunun adı “kendi kendine gelin güvey olmak”tır.






Aziz Kocaoğlu’nu kutluyorum

Aziz Kocaoğlu’nu ben kutlamıyorum.
Bir okurumun ricasını yerine getiriyorum.
Alsancak’da geçen gün Normandiya mevzilerini hatırlatan çukurları geçmeye çalışırken beni basından tanıyan okurum yolumu keserek şunları söyledi:
“Sayın Yaraş, lütfen aylardır çektiğimizi şu rezaleti yazın.
Kazılardan dolayı evlerimize giremediğimiz gibi zor çıkıyoruz. Çocuklarımızın okula gidiş ve dönüşü bir felaket. Geçen gün yağan yağmurlardan sonra çamur deryası içinde kaldık.
Aziz Kocaoğlu’na bir mesajım var iletirseniz sevinirim. Şehre yeni projeler konusunda bir katkısını göremediğimiz için oyumuzu isteksizce AKP’ye verecektik. Ama iki aydır bize çektirdiği bu işkenceden sonra artık oylarımızı gönüllü olarak AKP’ye vereceğiz. Kendisini bizi gönüllü yaptığı için kutluyorum” dedi ve ekledi “gönüllü sayısının artmasını istemiyorsa Plevne Bulvarı’nı, okullar sömestre tatiline girince kapatsın.”
Elçiye zeval olmaz diyerek mesajı Aziz Kocaoğluna iletiyorum.


Tanıdık- tanımadık, seven- sevmeyen tüm dost, arkadaş ve akrabaların
Kurban Bayramı’nı kutlarım.