Fazilet Şenol

Fazilet Şenol

fazilet.senol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Bakmak” ile “görmek” aynı şey midir? Bu basit gibi görünen soru, aslında dilimizin ve zihnimizin derinliklerinde yankılanan bir çatlağı ortaya koyuyor. Bir yanda fiziksel eylemlerle sınırladığımız fiiller dünyası; diğer yanda sadece zihinle kurulan, duyulan ama dokunulmayan, hissedilen ama ölçülemeyen bir evren: Mental fiiller.

Türkçede yıllardır konuşulan ama asla hakkı verilmemiş bir konuyu masaya yatırıyor Dil Bilimci Dr. Kuban Seçkin. Onun yaklaşımı yalnızca dilbilgisiyle sınırlı değil; bir milletin düşünme biçimi, algılama yapısı ve hatta zihinsel gelişim tarihine dair bir iz sürücülük söz konusu.

Haberin Devamı

Düşünmek, anlamak, özlemek gibi fiiller her gün kullandığımız kelimeler arasında. Ancak dikkat çeken bir gerçek var: Bu fiiller, Türkçedeki klasik dil bilgisi sınıflandırmalarında yer almıyor. Yani fiil olarak kabul ediliyorlar ama ait oldukları özel bir kategori yok. Türk dili, fiziksel fiilleri merkeze alırken zihinsel olanları yıllardır göz ardı etti.

Bu eksikliğe ilk dikkat çekenlerden biri Dil Bilimci Dr. Kuban Seçkin oldu. Seçkin, Türkçenin en eski yazılı belgeleri olan Orhun Yazıtları'nda bile bu tür fiillerin kullanıldığına dikkat çekerek, "1300 yıldır gözümüzün önünde olan ama görmediğimiz bir yapı var" dedi. Ona göre bu ihmal, sadece dilbilgisel bir detay değil, Türkçenin zihinsel kapasitesine dair önemli bir kırılma.

'Sadece zihinle gerçekleşen eylemler fiil sayılmıyor mu?'

Dil bilgisi kitaplarında fiiller genellikle "iş", "oluş" ve "durum" olmak üzere üç ana başlık altında inceleniyor. Ancak “özlemek”, “hissetmek”, “anlamak” gibi yalnızca zihinde gerçekleşen fiiller bu sınıflamaya girmiyor. Dr. Seçkin, bu durumu şöyle sorguluyor: “Bir eylemin gerçekleşmesi için beden değil yalnızca zihin gerekiyorsa, o hâlâ fiil sayılmaz mı?”

Bu sorudan yola çıkarak “mental fiil” olarak adlandırılan bu fiil grubunu araştıran Seçkin, konunun sadece dil değil, zihin gelişimi ve düşünce biçimiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti.

Araştırmalara göre çocuklar dil öğrenim sürecinde önce fiziksel eylemleri tanımlayan fiilleri öğreniyor. “Koşmak”, “yürümek”, “tutmak” gibi kelimeler 1-2 yaş civarında dile yerleşirken; “anlamak”, “istemek”, “özlemek” gibi soyut fiiller 3-4 yaşında kullanılmaya başlanıyor. Bu gelişim süreci, dilin sadece iletişim değil, zihinsel farkındalığın da bir göstergesi olduğunu ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Orhun Yazıtları’nda mental fiillerin izleri var

Türkçenin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Yazıtları’nda “işitin”, “anlayın” gibi fiillerin kullanılması, bu fiil türlerinin Türkçede çok eskiye dayandığını gösteriyor. Dr. Seçkin, bu noktada dikkat çeken bir örnek verdi:

“Köktürk metinlerinde ‘gör-’ fiili hem fiziksel bir bakışı hem de zihinsel bir kavrayışı ifade edebiliyor. Tıpkı bugün İngilizcede ‘I see’ ifadesinin ‘Anladım’ anlamında kullanılması gibi. Benzer yapılar Kutadgu Bilig gibi eserlerde de görülüyor. “Gö-” fiilinin hem fiziksel bir görmeyi hem de içsel bir anlamayı karşıladığı bölümler, mental fiillerin tarihsel derinliğini ortaya koyuyor.

Mental fiillerin sadece Eski Türkçede değil, günümüz Türk dillerinde de özel adlarla anıldığını belirten Dr. Seçkin, Azerbaycan Türkçesinde “tefekkür fiilleri”, Tatar Türkçesinde ise “hissî kavrayış fiilleri” gibi adlandırmaların mevcut olduğunu aktardı. Bu fiillerin günlük hayatta da çokça kullanıldığını vurgulayan Seçkin’e göre, “duymak” ile “dinlemek”, “bakmak” ile “görmek” arasındaki fark da bu zihinsel süreçleri anlatıyor. “Duymak pasiftir, dinlemek aktiftir. Bakmak bedensel, görmek zihinseldir. Bu ayrımlar bile mental fiillerin günlük dile nasıl nüfuz ettiğini gösteriyor” diyen Dr. Seçkin’e göre mesele yalnızca gramer değil, daha büyük bir sorunun parçası:

Haberin Devamı

“Bu fiillerin eksikliği, dilin zihinle olan bağının görmezden gelinmesidir. Bu da toplumun zihinsel derinliğiyle doğrudan ilişkilidir.”

Zihinsel süreçleri ifade eden fiillerin daha sık ve bilinçli kullanımı, bir toplumun düşünme biçimini de etkiliyor. Bu nedenle Seçkin, bu fiillerin sadece sınıflandırılması değil, müfredata da entegre edilmesi gerektiğini vurguladı.