1945 yılının ağustos ayında, dünya geri dönülmez bir eşiği aştı. ABD'nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombaları yalnızca şehirleri değil, insanlık tarihini de yakıp geçti. Patlamalar sırasında on binlerce insan saniyeler içinde hayatını kaybetti, hayatta kalanlarsa yıllar süren bir travmanın ve hastalık zincirinin içine hapsoldu. Japonya'da bu felaketi yaşayanlara verilen adla, 'hibakuşa'lar, yani atom bombasından sağ kurtulanlar bugün bile bu sessiz trajedinin canlı tanıkları.
New York’ta yaşayan fotoğrafçı Haruka Sakaguchi’nin Japonya’ya giderek bire bir görüştüğü hibakuşaların anlattıkları, bilimsel verilerle örtüşen dramatik bir tabloyu ortaya koyuyor. Onlardan biri olan 83 yaşındaki Saçiko Matsuo, annesinin bombadan yalnızca 1.5 kilometre uzakta olduğunu ve hayatı boyunca çeşitli hastalıklarla mücadele ettiğini anlatan Matsuo'nun annesi, 62 yaşında çoklu kanser türleriyle yaşamını yitirmiş. Matsuo, “Barış bizim bir numaralı önceliğimizdir” sözleriyle duygularını özetledi.
Benzer şekilde, 84 yaşındaki Ryouga Suwa'nın ailesi bombayla birlikte yok olmuş, kendisi de radyasyona maruz kalmış bir “nyushi hibakusha” olarak yaşamış. Suwa'nın ifadesiyle, "Hepimiz birbirimizi onurlandırmayı öğrenseydik, her şey daha güzel olurdu."
14 yaşındayken patlamaya tanık olan Fujio Torikoshi ise "Gözlerimin önünde siyah bir nokta kör edici bir ışık topuna dönüştü" diyerek yaşadığı anı tarif etti. Vücudu ağır yanıklarla kaplıyken, sadece birkaç yıl ömrü kaldığı düşünülse de onlarca yıl yaşamış. Son sözlerinden biri şöyleydi: “Değerli hayatları savaşa feda etmeye devam edemeyiz.”
Bu yaşanmışlıkları yorumlayan Ankara Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü eski müdürü Prof. Dr. Niyazi Meriç, atom bombasının etkilerine dair bilimsel farkındalığın o dönemlerde çok sınırlı olduğunu vurguladı. “ABD, bombayı attığında radyasyonun ne olduğunu tam bilmiyordu” diyen Meriç, bu bilinçsizlik nedeniyle sonrasında büyük bir yayın yasağının uygulandığını ve Japonya’nın uzun süre sessiz kaldığını ifade etti.
Nagasaki ziyareti sırasında gözlemlerini aktaran Prof. Meriç, müzelerde yer alan erimiş eşyaların, can kayıplarının ve çocuklardaki lösemi vakalarının bombanın etkilerini açıkça ortaya koyduğunu belirti. Özellikle, lösemiye yakalanan bir Japon çocuğun 1 milyon adet Turna kuşu origamisi yaparak iyileşeceğine inanmasının ardındaki hikâye, müzenin simgesi haline gelmiş.
Bu denli büyük bir yıkıma rağmen Japon halkının geçmişi kinle değil, ibretle ve barış mesajıyla andığını söyleyen Prof. Dr. Meriç’in şu cümlesi dikkat çekici: “Biz olsak unutmazdık diye düşündüm ama Japonlar unutmakla kalmamış, affetmişler de.”
Bugün Hiroşima ve Nagazaki’deki anıt parklar, sadece bir felaketin değil, aynı zamanda insani olgunluğun ve barış arzusunun da sembolü.