Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Bundan 4-5 yıl önce muhteşem bir tatil ile tanımıştım Sakız adasındaki Lagada’yı. Bu şirin koyda çok güzel zamanlar geçirmiştik yakın bir arkadaşım ve eşimle birlikte.

Dostum Giorgos Passas’ın restoranında şahane yemekler yemiştik. Sonra kahve eşliğinde sakız likörü içmiştik dalgaların hışırtısının eşliğinde. O kısa tatil, bitmeyen askerlik anısı gibi anlatılır gider senelerdir. Demem o ki Lagada’yı severim, özel bi yeri vardır bende.

Geçtiğimiz haftalarda “yol bizi nereye götürürse” kafasıyla dostum, ağabeyim Seçkin ile düştük yine yollara. Hızlı bir kararla Alaçatı Delikli Koy’da kamp yapmaya karar vermişken, yol üzerindeki Lagada tabelası karıştırdı kafamızı. Daha doğrusu benim kafamı karıştırdı. E biz de kuraldır. Kafası karışan üzülmez, hemen isteği yerine getirilir.

Haberin Devamı

Lokum gibi lakerda

Alaçatı Port Marina’da denize sıfır konumda Lagada. Deniz’in içinde adeta. Kapısından içeri girdiğinizde mavilikler karşılıyor sizi, iyot kokusu doluyor ciğerlerinize.

Alaçatı geceleri düşünüldüğünde biz restorana biraz erken saatte giriyoruz. E iyi de yapıyoruz. Orası mı, burası mı derken denizin içinde, yelkenlilerin kucağında bir masaya oturuyoruz.

İçeriye girerken o beni ilk etapta tanımasa da eski bir dosta rastlıyoruz. Lagada’nın aşçısı Necip Usta’yı daha önce çalıştığı mekandan tanıyorum. Hatta kendisinin levrek marinini çok beğenirim. Ayrıca kendi yerel lezzetlerinin balık uygulamalarını çok güzel becerir. Balıktan bir de cağ kebabı yaparsa hiç şaşmam anlayacağınız.

Gün batmaya yakın. Alaçatı’nın sert rüzgarı yerini yumuşacık melteme bırakıyor. Hafifi hafif esişiyle “hadi eşlik edin bana” der gibi geliyor bize.

Masamız donanıyor bu arada. Tabbii ki ustanın marin levreği, deniz börülcesi, köz patlıcan hemen yerini alıyor masamızda. Ardından, ki nasıl sakladıklarını sorsam da söylemiyorlar bir cibez geliyor. Sanki az önce kopmuş dalından. Sonra birer parça torik lakerda...

Alaçatı’nın rüzgarı Lagada’nın meltemi
Lakerda konusunda biraz titizim. Enine boyuna inceliyorum önce. Tam bu anda gün batıyor.

Birer kadeh rakımızı koyup sağlığa, huzura kadeh kaldırıyoruz Seço’yla. Ardından da az önce enine boyuna incelediğim lakerdadan alıyoruz birer parça. Eenfes! Lokum gibi bişey olmuş bu.

Haberin Devamı

Lakerdanın üzerine bi parça da kırmızı soğan atıyorum ağzıma. İşte bu tam bir lezzet patlaması diye adlandırılabilir.

İnsanın “bey” diyesi gelmiyor

Deniz börülcesi, köz patlıcan, biber tarator... Hepsi de harika. Sirkesinin, sarımsağının, tuzunun hakkı verilmiş.

Bi ara kapıya yöneliyor gözüm. Genç, güler yüzlü biri masaları geziyor tek tek. Garsona soruyorum “kimdir” diye.

Daha cevabımı alamadan bu güleç yüz, hoop bizim masamızda: Emre Kurtbay.

Aslen İstanbullu ama bence tam bi İzmirli, Çeşmeli olmuş çoktan. Senelerdir işletmecilik yapıyor bu yörede. Bir gecede karar vermiş İzmir’e, Çeşme’ye gelmeye.

Ve ondan sonrası maceralı bir yolculuk. Düşe kalka gelmiş buralara kadar. Ama neşesini ve dostlarını ne pahasına olursa olsun muhafaza etmiş. Biraz bizimle oturuyor Emre.

Emre diyorum çünkü insanın “bey” diyesi gelmiyor. O kadar yakın ve samimi ki, hemen sohbetin derinliklerine iniyorsunuz.

Haberin Devamı

Çok isim aramış mekanı için. İzmir’e gelişi gibi ani olmuş Lagada konusundaki kararı da. O mu, bu mu, derken bi arkadaşı Lagada’daki yerleri anlatırken, çok sevmiş ismi ve Lagada böyle doğmuş.

Alaçatı’nın rüzgarı Lagada’nın meltemi

Poçero muhteşem

Aman Allah’ım o da ne. Sıcak bir top geliyor masaya. Lagada’nın en güzel ara sıcaklarından biriymiş bu güzel top.

Adı Poçero. Kadayıfa sarılı hellimli ve mantarlı levrek var içinde. Çıtır bir lezzet topu bu. Tek kelimeyle enfes. Poçero’nun peşinden giden aklımız, ustanın chili sos ile sunduğu yine çıtır karides ile geri geliyor.

Tamam, yeter artık dediğimiz anda Necip Usta sürpriz bir lezzetle çıkageliyor. Getirdiği tabakta, ızgaranın izi çıkmış iki şiş ve biraz da kırmızı soğan var.

“Abi bi tadın bakalım beğenecek misiniz?”

Tadıyoruz. Enfes bir ızgara et, tavuk arası bir lezzet bırakıyor damakta.

O kadar güzel kokuyor ve aroması öyle keyifli ki, bana göre tam bir meyhane işi kebap. Aynen söylüyorum da bunu. Usta sonra açıklıyor sırrını. “Kılıç balığı bu, çocuklara balığı sevdirmek için yapıyoruz, çok seviliyor” diye de ekliyor.

Ekmekler özel

Ve finali yapıp kalkalım derken Emre’nin ısrarla “abi bu tatlıyı lütfen tadın, gerisini tatlı halleder” ısrarını kırmıyoruz. Üzeri cevizli, fesleğen ile süslenmiş incir tatlısından birer çatal alıyoruz. Sonrası facia!

Utanmasak ekmek isteyip sıyıracağız tabağı. Hoş ekmekleri de ayrı bi lezzet. Yeri gelmişken onu da söylemeliyim. Ekşi maya ekmeklerini Alaçatılı bir hanım yapıyormuş ve belli sayıda ekmeğin üzerinde üretmiyormuş.

Nasıl güzel kokuyor, nasıl güzel! Yeme de yanında yat dedikleri bu olsa gerek. Yok yok ekmekle sıyırmadık tabağı, kaymaklı bir incir tatlısı daha istedik. İkinci tabağı ekmekle sıyırdık.

Sözde hızlıca girip, birer kadeh içerken, biri iki de meze yiyecekken saati gece yarısı yapıp yemeğin dibine vurduk tabir yerindeyse.

Ama olsun. Mutluyuz biz.

Yemekler, mezeler harikaydı, eyvallah.

En güzeliyse muhabbetti.

Ve bu güzel gece bir dost daha kazandırdı bize…

Yolun açık olsun Emre.

Yolun çık olsun Lagada...

BEN OLSAM...

Tamam ben yemek yazıyorum, güzel mekanlar öneriyorum size. Ama bundan sonra kafama takılan, şehre dair, yaşama dair şeyleri de minik minik yazacağım.

Başlıktaki gibi de arada “ben olsam” diyeceğim.

Mesela ben olsam;

* İzmir’deki tramvaylara birer isim koyardım. Elbette isim önerim de var. İzmir’in Balkan Göçmenlerine jest yapardım, bi vagona Bosna Hersek, bi diğerine Kırcaali, birine de Üsküp derdim. Atatürk’ü unutmaz, birine de Mastır adını verirdim. Son seyahatim Bosna’da gördüm bunu. Konya çok yardım yapmış tramvay hatlarına. Onlar da Konya ismini yazmışlar bazı vagonlara.

Ben olsam;

* Eski körfez vapurlarından birini restore eder, İzmir Büyükşehir’in Bandosu’na tahsis ederdim. Ve her Cuma günü akşamı Karşıyaka’dan İnciraltı’na kadar İzmir Marşı ile ve güncel şarkılarla dolaştırırdım. Hem İzmirli moral kazanır hem de bandodaki müzisyenler işlerini keyifle yapardı.