O yıl 1929’dan beri iktidarda olan Sovyetler Birliği Komünist Partisi Birinci Sekreteri Josef Stalin ölmüş, Josip Broz Tito Yugoslavya Devlet Başkanı olmuştu.
Pakistan eski başbakanlarından Benazir Butto doğmuş, Küba Devrimi’nin başlamasıyla, devrimcilerin lideri Fidel Castro tutuklanmıştı.
O yıl, Atatürk’ün naşı törenle Anıtkabir’e nakledildi.
Maliye Bakanı Hasan Polatkan, yabancı sermayeyi Türkiye’ye yatırıma davet etti.
Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Dumlupınar Denizaltısı, NATO tatbikatından dönerken Çanakkale Boğazı’nda İsveç gemisi Naboland‘la çarpışarak battı; 81 denizci öldü.
Yine o yıl ABD’nin 34’üncü Başkanı Dwight David Eisenhower görevine başladı.
Şimdi 44. ABD Başkanı görevde!
Yine o yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Adnan Menderes’ti.
O yıl ne Süleyman Demirel’i, ne Bülent Ecevit’i, ne Necmettin Erbakan’ı, ne Turgut Özal’ı; tanıyan, bilen yoktu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül henüz yedi yaşındaydı.
Başbakan Erdoğan’ın ise belki altı bağlıydı hâlâ. Çünkü o yıl sadece 1 yaşındaydı.
Ve yıl İngiltere tahtının yeni sahibi, törenle taç giydi.
Giyiş o giyiş.
Elizabeth Alexandra Mary veya bilinen adıyla 2. Elizabeth 1953 yılından beri, dünya siyaset sahnesinde ve insanlar saygıyla eğiliyor önünde.
Ne hayat be.
Tek karelik Yine bir 3 Haziran
Düşünün bir. Elizabeth tahta çıktığında İngiltere Başbakanı efsanevi siyasetçi Winston Churchill’di.
O gitti, Anthony Eden geldi.
O da gitti, Harold Macmillan, Alec Douglas-Home, Harold Wilson, Edward Heath tekrar Harold Wilson, James Callaghan, Margaret Thatcher, John Major, Tony Blair, Gordon Brown sırayla gidip, geldiler başbakanlığa.
Bakalım David Cameron ne olacak?
O mu yeni biriyle tanışacak huzurda?
Yoksa Kraliçe mi, yeni bir başbakanı ağırlayacak sarayında?
Vah garip Charles.
Doğdu prens, 64 yaşına geldi hâlâ prens!
Oysa aklı ermeye başladığı günden beri, Kral olmayı bekliyor mutlaka.
Beyaz atların çektiği kraliyet arabasında halka el salladığı anın hayaliyle yaşıyor.
İngilizlerin yüzde 69’u “kraliyet” uygulamasının devamından memnunmuş.
Oysa ne kötü.
İnsanın annesinin ölümünü beklemesi ne kötü!
Cenaze merasimim
“Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut,
Merdivenlerse daracık
Belki avluda diz boyu güneş ve güvercinler olacak,
Belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu,
Belki ıslak asfaltıyla yağmur.
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.
Kamyona, yerli gelenekle, yüzüm açık yükleneceksem,
Bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden, uğurdur.
Bando gelse de gelmese de çocuklar gelecek yanıma,
Meraklıdır ölülere çocuklar
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz.
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla.
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.
Avludaşlarım uzun ömürler dilerim hepinize...”
Nazım Hikmet