Alevi kesim, ortaya çıkıp yüzünü gösterdikçe tarihi gerçekler de aydınlanıyor.
Aleviliği sadece bir mezhep olarak görmenin yanlışlığı anlaşılıyor. Bu inancın, aynı zamanda bir yaşam tarzı, bir felsefe olduğu akıllarda yer ediyor.
Ve belki de ilk kez, yüzyıllardan süzülüp gelen Alevi düşüncesiyle çağdaş Sünni anlayışın aynı zeminde buluştuğu gözleniyor.
İslamiyet içinde İslamiyetin özünden saptırılmasına bir tepki olarak doğan Alevilik, salt bir İslami mezhep değil. Anadolu Aleviliği, Türklerin, İslamiyetin özü ile İslamiyet öncesi değerlerini, birçok din, inanç ve kültürle Anadolu denilen teknede yoğurmasıyla oluşmuştur. Bir inanç, duygu, düşünce sistemidir. Bir toplum ve yaşam felsefesidir. Alevilik, tarih boyunca demokratik ve devrimci özü olan, özgürlükçü, eşitlikçi, laik, adaletçi bir düşüncenin ifadesi olmuştur. Bugün uygar toplumların anayasalarına bakınız, Alevilerin çizgilerini görürsünüz. Helsinki Belgesi'ne, Pariş Şartı'na bakınız Alevi felsefesinin yansımalarını görürsünüz.
Çağdaş dünyanın 20'nci yüzyılın son çeğreğinde ulaştığı yerde, Aleviliğin 1400 yıldır, Anadolu Aleviliğinin 700 yıldır durduğunu görmek çarpıcı değil mi?
Bu evrensel buluşmanın temelinde "insan"a bakış yatıyor. 21'inci yüzyıla girerken dünyaya egemen olan temel düşünce "insan hakları" değil mi? Kosova dahil birçok savaşın, çatışmanın gerekçesi, "insan haklarını egemen kılmak" değil mi?
Alevi bunu yüzyıllardır söylüyor. Yüzyıllardır "Benim K*abem insandır" diyor.
İşte Alevi ile Sünni'nin buluştuğu nokta da burasıdır. Hacı Bektaş - ı Veli ile Mevl*ana*'nın buluştuğu nokta burasıdır.
Bugün Türkiye'de milyonlarca Alevi ve Sünni, insan haklarını esas alan, hoşgörüye dayanan, özgürlükçü, demokratik, laik bir düzenin özlemini çekmiyor mu?
Tarihe dönüp bakınız. Alevi - Sünni çatışmasının olmadığını görürsünüz. İki kesim birbiriyle barış içinde yaşamışlardır. Peki Alevilerin derdi kiminle olmuştur? İslamiyeti saltanata dönüştürenlerle olmuştur. Alevisiyle, Sünnisiyle halkı ezen, baskı altında tutan, çağın gerisine sürüklemek isteyen, sömürücü egemenlerle olmuştur. Alevi'yi ve Sünni'yi birbirine düşürmeye çalışanlarla olmuştur. Allah sevgisi yerine Allah korkusunu getirmek isteyenlerle olmuştur.
Özgürlüğün, özgür düşüncenin, insan haklarının, çağdaş ilkelerin yerine şeriatın katı kalıplarını oturtmak isteyenlerle olmuştur.
Bu açıdan bakarsanız, bugün Türkiye'de nüfusun en az yüzde 90'ı Alevi'dir. Ya da tersinden söylersek yüzde 90'ı Sünni'dir. Alevi ve Sünni'nin yan yana, iç içe, kardeşçe yaşadığı, 21'inci yüzyıla umutla baktığı zemin burasıdır.
İşte bu nedenle Aleviler, laikliğin geçerli olmasını istiyorlar. Düşünce ve inanç özgürlüğünün sağlanmasını istiyorlar. Mezhepçiliğin ve tarikatçılığın devlet kurumlarından silinip atılmasını istiyorlar.
Siyasilerimizin bu konuları ciddi ciddi düşünmelerinde ve samimi, somut politikalar oluşturmalarında büyük fayda var.
Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr