İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın açıkladığı “Kürt sorununa çözüm süreci” bugün Polis Akademisi’nde yapılacak toplantıyla başlıyor. Toplantıya yabancı uzmanların yanı sıra çoğunluğu hükümet çizgisine yakınlığıyla bilinen bazı gazeteciler de davet edildi. Bu tür toplantılar devam edecek.
Gazetecilerin karar alıcı mekanizmalarla resmi sayılacak toplantılara katılmalarına ilişkin yöntem tartışması bir yana, bu süreç iktidarın bu konuda henüz bir hükümet veya devlet politikası belirlemediğini gösteriyor.
“Cesaretin” sınırı
İçişleri Bakanı, “Cesur adımlar attık, daha da atacağız” ifadesini kullanmıştı.
Bu konuda, “PKK’nın taleplerini karşılamak” anlamı taşımadığı belirtilmekle birlikte özellikle Avrupa Birliği sürecinde sadece AKP döneminde değil, bir önceki hükümet tarafından da önemli adımlar atılmıştı.
Buna karşın PKK-DTP çizgisinin talepleri devam etti. Bugün geldiğimiz noktada da yeni talepleri var.
Bu bağlamda, İçişleri Bakanı Atalay’ın ifade ettiği “cesaretin” sınırı nedir, sorusu önem taşıyor.
PKK-DTP çizgisinin talepleri belli:
1- Güneydoğu’ya özerklik tanınması,
2- Farklı kimlik-kültürlere anayasal güvence getirilmesi,
3- Kürtçenin resmi eğitim dili olması,
4- Koruculuk sisteminin kaldırılması,
5- Genel af ilan edilmesi,
6- Öcalan’ın muhatap alınması, serbest bırakılması ve siyaset yapmasına olanak tanınması.
AKP’nin görüşü
Bu taleplere ilişkin olarak, iktidar partisi AKP’nin dışındaki kurumların görüşleri belli.
CHP lideri Deniz Baykal, Türkiye Cumhuriyeti’nin başta üniter yapı, ulus-devlet olmak üzere temel ilkeleri ve niteliklerini yeniden tanımlayacak anayasa değişikliklerini kabul etmeyeceğini açıklamıştı.
MHP ise CHP’den daha sert bir tutum içinde. Gelişmeleri, iktidarın PKK’ya teslim olması biçiminde değerlendiriyor. MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil katkı çağrısında bulunanları “İhanete katkıda bulunmamız mı bekleniyor?“ diye özetlenebilecek ağır bir çıkışla eleştirmişti. MHP lideri Bahçeli, bu tutumunu İçişleri Bakanı Atalay’ın açıklamasından sonra da sürdürdü.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tutumunu ise dün bir kez daha yansıtmıştım. Bu tutum, Genelkurmay Başkanı’nın 14 Nisan’da Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmayla kamuoyuna duyurulmuştu. Bu çizgi, bireysel olarak farklı kültürlerin özgürce yaşanması, siyasal alana taşınmaması, yeni azınlıklar yaratılmaması, Anayasa’yla oynanmaması, üniter devlet, ulus-devletin zedelenmemesi biçiminde özetlenebilir.
Süreci belirleyecek olan en önemli faktör kuşkusuz tek başına iktidar olan AKP’nin bu konudaki açık tutumu olacaktır.
İki olasılık
Bu sürecin sonunda iki olasılık var:
1- Hükümetin talepleri dikkate alarak, anayasa değişikliği, Güneydoğu’ya özerklik verilmesi, Kürtçenin eğitim dili olması, koruculuk sisteminin kaldırılması, genel af ilan edilmesi gibi PKK-DTP çizgisini memnun edecek bir paket açıklaması,
2- Bu talepleri dikkate almadan, köylerin Kürtçe isimlerinin iade edilmesi, Kürtçenin seçmeli ders olması, daha fazla üniversitede Kürt kürsüleri ve enstitüleri kurulması gibi PKK-DTP çizgisini tatmin etmeyecek adımlar öngörmesi.
Hükümetin birinci seçeneği geniş tabanlı bir uzlaşmaya dayandırması mümkün değil. Ayrıca, AKP’nin tek başına bu tür kararların siyasi maliyetini üstlenmesi de çok zor.
İkinci seçeneğin ise PKK ve DTP üzerinde bir etki yaratmayacağını tahmin etmek zor değil.