Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


CHP'nin "ağır topları" o kadar ağır ki, zavallı parti bu ağırlığa dayanamayıp, sonunda baraja gömüldü. Şimdi o ağır topları televizyonlarda, gazetelerde "CHP nasıl kurtulur" tartışmaları yaparken görüyoruz.
Acaba, daha önce "CHP'yi nasıl batırdık" sorusuna cevap vermeleri gerekmez mi? Partinin oylarının 10 yılda yüzde 25'ten yüzde 8.80'e inmesinde dönem dönem, derece derece sorumluluğu olanların öncelikle hesap vermeleri gerekmez mi? İnönü dönemi, Karayalçın dönemi, Baykal dönemi farketmez... CHP'de yönetici, bakan, milletvekili olarak rol alan herkesin kendini aklaması gerekmez mi?
CHP'liler her şeyden önce şöyle yukarıya bakıp Ecevit olayını görmeli ve DSP gerçeğini baştan düşünmelidirler. Nasıl oldu da Ecevit, örgüt, kadro, para açısından çok gerilerden başladığı yarışı 18 Nisan'da en önde bitirdi?
10 yıl önce Ecevit'in yanında eşi, birkaç arkadaşı, bir de minibüsü vardı. 1987'de oyu barajın altında yüzde 8.5'ti, 1991'de 10.7'ye, 1995'te 14.6'ya, 1999'da 22'ye yükseldi. CHP'de tam tersi oldu.
Bu tersliğin bir açıklaması olsa gerek.
Açıklama dünya ve Türkiye gerçeklerinin kavranmasında ve ilerinin görülmesinde yatıyor. 1980'lerde Türkiye'yi sarsan neo - liberalizm fırtınasına, 1990'larda ülkenin temel direklerini sallayan küreselleşme kasırgasına karşı tavır alışta yatıyor. Ulus - devletin kendini savunma mekanizmalarını kavrayışta yatıyor.
Küreselleşme Türkiye'ye sadece liberalizm, bireycilik gibi ilkelerle gelmedi. Sadece işsizlik, sosyal huzursuzluk ya da geleneksel değerlerin sarsılması sonucunu doğurmakla kalmadı. Küreselleşme, Türkiye'de bölücülük ve rejime tehdit şeklinde de boy gösterdi.
Anayasa'nın iki temel direği "ulusal egemelik" ve "ülkenin bölünmez bütünlüğü" sarsılıyordu. Bu gelişmenin toplumda ve etkin güçlerde bir kaygı ve tepki uyandırması kaçınılmazdı.
İşte Ecevit bu gerçeği gördüğü, bu tepkiyi yakaladığı için yükseldi. "Ecevit sağa kaydı" şeklindeki kolaycı yaklaşımı bir kenara bırakırsak, Ecevit'in küresel taarruza karşı ittifak yelpazesini yaydığı, tabanı genişlettiği sonucunu çıkarabiliriz. DSP'nin "ulusal birlik", "inançlara saygılı laiklik" politikalarını da bu çerçevede değerlendirmekte yarar vardır.
Zaten, bırakınız Türkiye gerçeklerine göre bir demokratik sol politika oluşturmayı, Marksizmden kaynaklanan sosyal demokrasi de çağın gerekleri doğrultusunda tabanını genişletme süreçlerinden geçerek bugünlere gelmedi mi?
Üstelik Ecevit bunu ilk kez yapmıyor. 1970'lerde yine "tabanı genişleterek" yüzde 42 oya ulaşan da aynı Ecevit'ti. Ecevit'in DSP'si bugün de birinci partidir.
İlk küresel dalgalar ve tepkilerinin bugün Türkiye'de yarattığı tablo budur. İkinci, üçüncü dalgalar ne getirecek, ne götürecek, o ayrı bir konudur. Ama, bugün sol partilerin durumunu değerlendirirken bütün bu gerçekleri gözönüne almak gerek. Tıpkı Ecevit'in yaptığı gibi. Aksi halde "kapalı devre solculuk" bir yerde tıkanır. Partiyi ağır topların tartışmaları da kurtaramaz.
Genel Başkan'ın apar - topar istifa ettirilmesi de...




Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr