Başbakan Bülent Ecevit'in tedavisini yürüten Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, söze, "insaf" diyerek başlıyor:
- Doğrusu şaşırıyorum. Gazeteleri ve televizyonları izledikçe, insaf, diyorum. Eline bir kalem veya mikrofon geçiren teşhis koyuyor. Böyle şey olmaz. Biz bir şey saklamıyoruz. Doktorlarımız sorulan her soruyu açıklıkla yanıtlıyorlar. Ama basımınız biz açıklama yapmamışız gibi kendine göre teşhis koyup haber yapıyor. Yok, Başbakan'ın bağırsağında tümör varmış da, tümör kanamış da... Bunların hepsi yalan, hepsi uydurma. Bu tür haberler yapmak, yaymak hiçbir şey değilse sorumsuzluktur.
Prof. Dr. Haberal serzenişini şöyle sürdürüyor :
- Bu tür haberler yapmadan doktorlara sorulmaz mı? İnsan nezaketen de olsa arayıp bir sorar. Doktordan alacağı bilgiye göre haber yapar. Biz açık çalışıyoruz. Saklı - gizli bir iş yapmıyoruz ki!
Aynı rahatsızlığı Rahşan Ecevit de duyuyor...
Başbakan Ecevit'in hastaneye gelmesiyle birlikte Ankara'da yaşanan koşuşturma ve kargaşa içinde en sakin ve sağduyulu davranan Rahşan Ecevit'ti. Her kafadan bir ses çıktığı gün boyu etrafını değil sadece doktorları dinledi. Paniğe kapılmadı. Görüşme olanağı bulduğumuzda bu değerlendirmeyi yaptı:
"Önemli olan Bülent'in iyi olması. Hastaneye geldiğinden beri gayet iyiydi. Önemli olan bu. İyi olduğunu kendisi biliyor, doktorlar biliyor, ben biliyorum. Kim ne derse desin. Söylentilere aldırmayın. Onların bir önemi yok."
Dünkü manzaraya bakınca Prof. Dr. Haberal'a ve Rahşan Ecevit'e hak vermemek mümkün değil...
Doktorlara sormadan, hastane bilgilerine ulaşmadan, tahmin ve spekülasyonla Başbakan'ın sağlığı hakkında doğrulanmamış, bilim, akıl ve mantıkla uyuşmayan haberler vermek mesleğimiz açısından kırık not oluşturdu.
Tabii, aynı durum bazı doktorlar için de geçerliydi...
Ecevit'i görmeden, muayene etmeden, tetkiklerini incelemeden telefonla teşhis koyan doktorlara ne demeli?
Gün boyu, televizyon kanallarına İstanbul'dan bağlanıp, spiker veya muhabirlerin verdiği bilgi ve aktardıkları gözlemlere dayanarak, teşhis koyan ve tedavi öneren doktorlar da etik kurallara uyan bir davranış ve sorumluluk içinde değillerdi.
Artık, gazetecilerin de haber kaynaklarının da "yalandan kim ölmüş" mantığını terk etmeleri gerekiyor.