Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı Kıbrıs'ı "bal" gibi koşul olarak öne sürdü. Ve ne kadar "iyi" ettiğini de Verheugen'in ağzından açıkladı: Bunu bilinçli olarak yaptık, bu bir siyasi mesajdır.
Tercüme edecek olursak: Kıbrıs koşulunu koştuk...
Şimdi Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, istedikleri kadar, "bu koşul değildir, Kopenhag siyasi kriterleri arasında yoktur" derlerse desinler, bu bir siyasi koşuldur.
Hem de hükümet tarafından "peşinen" kabul edilmiş bir koşuldur.
Neden?
Henüz Avrupa Birliği "Kıbrıs koşulu"nu resmen gündeme getirmeden, Erdoğan ve Gül, bu koşulu kabullenip, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'a karşı kapsamlı bir kampanya başlatılmasını desteklemişlerdir.
Bu süreçte hükümet, Avrupa'ya, "Denktaş çözümün önündeki engeldir ama onu siz bize bırakın" anlamına gelecek mesajlar vermişlerdir.
O kadar ki, 14 Aralık'ta, KKTC'de yapılacak seçimler sonrasında iktidarın değişeceğini ve yeni iktidarla Kıbrıs işinin AB'nin istediği gibi çözüleceğini imayı da aşan ifadelerle gündemde tutmuşlardır.
Şimdi Verheugen de aynı ağızla konuşuyor: Seçimlerden sonra yeni dönemde çözüleceğini umuyoruz.
Bunun bir anlamı da şu:
Avrupa Birliği, hükümete, "hadi çözün" diyor.
Hükümet nasıl çözecek?
14 Aralık'ta yapılacak KKTC seçimlerinde muhalefet partileri iktidara gelecek, Denktaş'ın görüşmecilik yetkisini kaldıracak, yeni bir görüşmeci tayin edecek, yeni hükümet ve yeni görüşmeci AB ve Rum yönetiminin beklediği imzayı atacak ve "çözüm"e ulaşılacak!
AB, Kıbrıs koşulunu resmi hale getirerek, Erdoğan hükümetini, sıkıştırdı. "Çözeriz" diyordunuz, "buyrun çözün" diyor...
Daha Avrupa bir şey demeden KKTC Cumhurbaşkanı'nı hırpalayıp, AB'ye ve Rum yönetimine cesaret verirseniz, oradan gelecek olan da koşulu önünüze koyup, gereğini istemek olur, elbette...
Şimdi AB'nin yaptığı budur...
"Hadi getirin Kıbrıs'ı" diyorlar...
Hükümet, bugüne kadar izlediği Denktaş aleyhtarı politika sayesinde AB'nin Kıbrıs'ı siyasi koşul olarak gündeme getirmeyeceğini düşünüyordu. Ama öyle olmadı. AB hükümetin kendi eliyle sunduğu fırsatı kaçırmadı.
Bu saatten sonra Danktaş yanlısı kesilmek de hükümet açısından kolay değil. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyecekler çoğalacaktır. Denktaş muhalifleri seçimleri Erdoğan ve Gül'ün beklediği çoğunlukla kazanamazlar ve Denktaş'ı devre dışı bırakacak bir sonuç alamazlarsa ne olacak?
Bugüne kadar hükümetin Denktaş'ı bitirmeye dönük politikalarını ve demeçlerine ayakta alkış tutanların, birdenbire "Denktaş'ın önemini" kavramaya başlamaları biraz komik kaçıyor.
Üyelik için bile değil, tarih almak için elinizdeki en önemli kozu, bindiğiniz dalı kesme pahasına başından rehin ederseniz, "tahsilat" zamanı, sıkıntıya düşersiniz...
KKTC, AB sürecinde, Türkiye'nin kamburu değil, gücüdür...
Tabii, bunun farkına varmışsanız...