Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Hükümetin, Irak'a asker gönderme yetkisini kullanmayacağını açıklamasıyla yeni bir aşamaya gelindi. Ankara bu kararı Washington'un isteğiyle aldı. Washington ise bu talebi başta Kürt liderler olmak üzere Irak Geçici Yönetimi istediği için Ankara'ya iletti. Sonuç olarak, ABD, başından beri yaptığı gibi Kürt liderlerin söylediğini esas aldı.
Bu sonuca Washington ve Ankara açısından bakarsak... ABD, Irak'ı işgal etmesinden önce de Türk askeri istemiyordu. Anımsanacağı üzere 1 Mart tezkeresi öncesindeki müzakere sürecinde ABD, Türkiye üzerinden Irak'a girmek için diretti. Bu talebini müzakere ederken de Türk askerinin Kuzey Irak'a girmesini istemedi. Sadece ABD askerlerinin girmesi için müzakere etti.
Ancak, Ankara'nın direnmesi ve ABD'nin Irak işgalinde Kuzey Cephesi'ni çok önemsemesi nedeniyle Türk askerinin de ABD güçleriyle Kuzey Irak'a girmesine razı oldu. Bunun koşulları da 1 Mart tezkeresinin uygulama çerçevesini oluşturan mutabakat zaptında yer aldı. 1 Mart tezkeresi kabul edilmeyince, uygulanamadı.
ABD, büyük bir kuzey cephesi açmadan da işgali gerçekleştireceğini bilseydi, 1 Mart öncesinde mecbur kaldığı Türk askerinin girişini yine kabul etmezdi. Nitekim, ABD'nin Irak'ı kuzeysiz işgal etmesinden sonra, 1 Mart tezkeresinin geri çevrilmesine üzülmediğini aksine memnun olduğunu gözledik.
Washington'un ikinci kez Türk askeri istemesi de yine Irak'ta düştüğü durumdan kaynaklanan mecburiyete dayanıyordu. Güvenliği sağlayamaması, ABD askerlerine karşı başlayan direniş, ölümle sonuçlanan saldırılar nedeniyle bu talepte bulundu. Ancak bu kez de Kürt gruplar başta olmak üzere Irak Geçici Yönetimi'nin direnciyle karşılaştı. BM kararının çıkması da göreceli bir rahatlık yaratmıştı. Sonuçta, Washington, Irak'taki müttefiki Kürtlerin baskısıyla, bu talebini bir anlamda geri çekmiş oldu.
Buradan çıkan bir sonuç, Talabani ve Barzani liderliğindeki Kürtlerin, siyasi başarı elde ettikleridir. Diğer bir sonuç ise ABD'nin zorunlu kalmadıkça Türkiye'yi devre dışı tutmaya ve Kürtlerden yana ağırlık koymaya devam edeceğidir ki, ABD' nin Irak'ın yeni koşullarında en fazla Kürtleri himaye ettiği de bir gerçektir. Bu aslında yeni bir durum değildir. ABD, Irak işgalinden önce de bu tutum içine girmiş ve tercihini yapmıştı.
Ankara açısından bakarsak... Gerek Abdullah Gül'ün başkanlığındaki 58. hükümet gerekse Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki 59. hükümet, Irak'a Türk askeri gönderilmesini istemiyordu. Geri çevrilen 1 Mart tezkeresi de, kabul edilen 7 Ekim tezkeresi de ABD'nin baskısı sonucu düzenlendi. Ankara'nın çelişkisi, ABD'nin Irak'ı işgaline karşı olması, ABD için Türk askeri göndermek istemeyişi, buna karşılık Kuzey Irak'taki kaygıları nedeniyle de orada bulunmak istemesiydi. İki arada bir derede kaldı.
1 Mart tezkeresine bağlı mutabakatla Kuzey Irak'ta kaygılarını kontrol etmek üzere askeri güç bulundurmayı garanti etmişti ama tezkere kabul edilmedi. Bu aşamadan sonra hem ABD ile arayı düzeltecek hem de asker bulundurma olanağı verecek her fırsatı değerlendirmeye çalıştı. 7 Ekim bu isteğin sonucuydu. Bu kez ABD vazgeçince, Türkiye yine gelişmelere sınırdan "seyirci" olmak, konumuna geri döndü.
Ancak, asker göndermeme sonucundan hükümetin memnun olduğu söylenebilir. Hükümet de başından beri asker göndermeye sıcak bakmamıştı. Bu nedenle asker göndermeme sonucunun iç politika açısından hükümeti rahatsız ettiği söylenemez.
Ankara, Irak politikasını asker göndermenin sağlayacağı askeri ve siyasi desteğe aksi durumda ise karşılaşacağı siyasi kayıplara göre ayarlamaya çalışıyordu.
Bugün asker gönderme seçeneği devre dışı olduğuna göre, hükümetin yeni bir politika üretmesi gerekiyor. Irak'ta ve özellikle Kuzey Irak'ta bundan sonra şekillenecek siyasi gelişmeleri kontrol etme ve yönlendirme olasılığı zayıflayan Ankara'nın, yeni bir analize ve yeni bir politikaya ihtiyacı var.