Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Gelinen nokta gösteriyor ki, Ankara'nın bundan sonra Irak'ta askeri güçle desteklenmiş bir diplomasi yürütmesi zor, hatta olanaksızdır.
Kabul etmek gerekir ki, ABD'nin Irak'ı işgal sürecini en iyi değerlendiren ve en büyük siyasi başarıyı elde edenler Talabani - Barzani ikilisidir.
Zebari'nin Irak Dışişleri Bakanı olması gibi Talabani'nin Ankara'ya geçici de olsa "Irak başbakanı" sıfatıyla gelecek olması bu başarının en somut göstergeleri.
Talabani - Barzani ikilisinin sekiz ayda aldıkları mesafe ortada. ABD'nin de müttefik olarak en fazla Kürtleri himaye ettikleri, Dışişleri Bakanı Gül tarafından da ifade edildi.
Türkiye'nin bundan sonraki süreçte Irak'ın yapılanmasını kendi ulusal çıkarlarıyla paralel biçimde etkileyecek, yönlendirecek bir işlev göreceğine inanmak gerçekçi olmaz.
Türkiye, bugün, sınırında bekleyip, kendi siyasi ve çoğrafi bütünlüğünü korumak, savunmak pozisyonunun ötesine geçemez...
Bu konum ancak ABD'nin kesin başarısızlığı, Irak'ın iç savaşa sürüklenmesi gibi durumlarda değişebilir ki, o koşullar da yine Türkiye için arzu edilecek koşullar değildir. Böyle bir kaosun Türkiye'yi her yönden olumsuz etkileyeceği açıktır.
Bugünkü koşullar ve ortaya çıkan sonucu Ankara açısından başarı saymak mümkün değildir.
Kıbrıs konusunda da durum farklı sayılmaz...
Avrupa Birliği karşısında ödüne hazır bir çizgide duran Ankara'nın, Kıbrıs siyasi koşulunu kabullenmesi sonrasında, "KKTC ve AB" sürecini isteği doğrultuda etkilemesi ve yönlendirmesi çok zordur.
Irak'ta takdir ABD - Kürt ittifakına, KKTC konusunda da AB'ye bırakılmış durumdadır.
Kıbrıs sorunu Mayıs 2004'e kadar AB'nin istediği gibi çözülse bile, Türkiye'yle ilgili takdir hakkı tek taraflı biçimde yine AB'nin olacaktır. Kıbrıs'ın AB'nin istediği kıvamda çözülmesi Türkiye'nin AB üyeliği ve hatta müzakere tarihi alması için bir garanti değildir. Bu aşamadan sonra AB, Kıbrıs gibi yeni siyasi koşullar öne sürmesi mümkündür.
Bugün Avrupa liderlerinden duyduğumuz övgüler, sıcak demeçler, KKTC'nin AB'nin istediği imzayı atmasından sonra "ama"larla başlayan yeni koşullara dönüşebilir.
"Türkiye'de erkekler eşlerini dövüyorlar" diye, deha ürünü(!) saptamalar yapabilen AB, niyet ettikten sonra "ama" bulmakta zorlanmayacaktır.
Ankara bugüne kadar AB'den garanti almayı başaramadı...
Bunu Kıbrıs'tan önce de başaramazsa, beklemeye devam etmekten başka bir şey yapamaz...