Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DTP’nin Diyarbakır mitinginde bir kez daha görüldü ki, bir aydır oluşturulan hava gerçekleri yansıtmıyor. İşin özüne girince durum değişiyor.
Bir aydır yazılıp çizilenlere bakıldığında, bir tarafta bu işi çözüme yaklaştırmış hükümet ile ona yardımcı olmaya hazır bir DTP görülüyordu. Talepler havada uçuşuyor, hem hükümet hem DTP, muhalefet partileri CHP ve MHP’ye yükleniyordu. İki muhalefet partisi, “pişmiş aşa su katmış” gibi suçlanıyordu.
Oysa iki gün içinde İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yaptığı açıklama ile Diyarbakır mitingindeki görüntüler ve konuşmalar gerçekleri ortaya koydu.
İçişleri Bakanı’nın çizdiği çerçeveyi reddeden DTP sözcüleri, nasıl bir süreç istediklerini açıklamış oldular. Diyarbakır’dan verilen mesajlara yakından bakalım:

DTP yok, PKK var
1- DTP, Diyarbakır’da “Benim misyonum yok” mesajı verdi.
2- DTP sözcüleri “müzakere”nin dağdaki silahlı gücün gölgesinde yapılması gerektiğini savundu.
3- Bununla da yetinmeyip Ankara’yı tehdit etti; Öcalan ve PKK’nın muhatap alınmasını, eğer arzu ettikleri çözüm olmazsa bir yandan “görkemli silahlı direniş”e geçileceğini, bir yandan da Kürtlerin “ayrılmayı” tartışmaya başlayacaklarını ilân etti.
İçişleri Bakanı Atalay, PKK’nın silah bırakmasından söz edince, anayasa değişikliğinin, affın gündemde olmadığını, eğitim dilinin Türkçe olduğunu söyleyince aldığı karşılık bu oldu. Atalay’ın Anayasa’nın 3. maddesinde ifade edilen çerçeveyi tekrarlaması, DTP-PKK tarafından “çözümsüzlük, kandırmaca, aldatma” olarak değerlendirildi.
Atalay, işin özüne ilk kez dokununca, uzlaşma aradığı cephenin hangi konumda durduğunu böylece görmüş oldu.

Nasıl bir çözüm?
Bir aylık süreçte CHP ve MHP’ye, “Açılım sürecini sadece eleştiriyorsunuz, peki sizin çözümünüz nedir?” deyince bir şey söyleyemiyorsunuz suçlaması yöneltildi.
Sanki hükümet ve DTP bir çözümde anlaşmış gibi...
Oysa ortada hükümet tarafından geliştirilmiş ve DTP’nin paylaşıp desteklediği bir çözüm yok.
CHP ve MHP cephesine bakıldığında ise üniter yapıyı bozmadan, azınlık yaratmadan, anadilin, kültürün, etnik kimliğin yaşanması, geliştirilmesi bağlamında özgürlüklerin genişletilmesine bir itiraz yok. CHP ve MHP’ye göre, bu çerçeve dışına çıkılarak anayasa değişikliği ile etnik kimliğin siyasal kimlik haline getirilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında Güneydoğu’ya etnik temelli özerklik verilmesi, iki resmi dil, iki eğitim dili oluşturulması Türkiye’nin federal yapıya doğru yola çıkması, bölünmesi anlamına geliyor.
Son açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, hükümetin de bu çerçeveyi aşan bir uygulamaya tek başına yönelme niyeti yok.

Silahlı müzakere
DTP sözcülerinin Diyarbakır’da verdikleri mesajlar ve dile getirdikleri tehditleri hükümetin kabullenmesini beklemek gerçekçi değildir. Böyle bir umudu dile getirenler, herkesin taşıdığı barış ve huzur özlemi ile gerçeği birbirine karıştırıyorlar.
Hükümetin karşısında “silah gücü ve tehdidiyle desteklenmiş müzakere” isteyen bir DTP ve PKK var. Buna dayanarak, anayasa değişikliğiyle iki uluslu, federal sisteme evrilecek Güneydoğu’ya özerklik isteyen bir DTP ve PKK var.
Devlet, “Terör örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz, bu anlaşılabilir ama DTP gibi legal, TBMM’de temsil edilen bir partiyle de mi konuşamaz?” yönündeki eleştiriler doğrultusunda Başbakan, DTP lideriyle oturdu, görüştü. Fakat DTP, “Benimle konuşmanın bir anlamı yok, benim gücüm bir yere kadar, Öcalan’la, PKK’yla konuşun” diyor.
Sürekli CHP’yi, MHP’yi ve TSK’yı eleştiren, barışı engellemekle suçlayanların, bu aşamada, DTP’nin taleplerini, Diyarbakır’da verilen mesajları makul bulup bulmadıklarını, destekleyip desteklemediklerini de söylemeleri gerekiyor.