Sanki Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ile AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan horoz dövüşü yapıyorlar da, diğerleri seyrediyor.
Bizim Atatürk'le, Cumhuriyet'le, Türk Silahlı Kuvvetleri'yle sorunumuz yok, reel politika yapacağız, diyerek yola çıkan ve bu yönleriyle kapatılan Refah ve Fazilet partilerinden farklı olduklarını iddia edenlerin, PKK'yla mücadelede bile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni suçlayan, aşağılamaya çalışan, küçük düşürmeye gayret eden söylemlerinden geri adım atmaya niyetli olmadıkları anlaşıldı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunu, temel niteliklerini ve kurumlarını hedef almayı temel politika haline getirmiş olanlara karşı bir suskunluk hakim.
Başbakan Bülent Ecevit'in, partisinin grup toplantısında AK Parti ve Erdoğan'ı eleştiren konuşması dışında ses gelmedi.
Örneğin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den...
Sezer'in konuşmayı sevmediğini, basının görüşme taleplerini ve sorularını yanıtsız bıraktığını biliyoruz. Elbette, bir Cumhurbaşkanlığı, yönetim ve sorumluluk anlayışı. Sezer, haftada bir basın veya dış politika danışmanı aracılığıyla gazetecilerin sorularına yanıt verdiriyor. Ama bazı konular sözcü marifetiyle açıklanacak nitelikte değildir. Cumhuriyeti, devleti, ülkenin birliğini temsil eden ve başkomutan sıfatı taşıyan Cumhurbaşkanı'nın, temsil ettiği değerlere yapılan saldırılar karşısında kamuoyuna doğrudan konuşması haklı bir beklentidir.
Peki diğer liderler niye susuyor?
Örneğin, 'Refah Partisi'nin panzehiri biziz' diyerek politika yapan ve sonra 'Refah'la koalisyon yapmamız en büyük hatamızdı' diye özeleştiri yapan DYP lideri Tansu Çiller?
Örneğin, Refah'la koalisyonun eşiğinden dönen, 'başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet'in nitelikleri risk altında' diyerek, 28 Şubat sonrasında başbakan olan ANAP lideri Mesut Yılmaz?
Örneğin, şehitlerin cenaze töreninden çıkmayan ve temel politikasını PKK karşıtlığına oturtarak seçimlerden ikinci parti olarak çıkan MHP lideri Bahçeli?
Atatürk'ün kurduğu parti, diyerek politika yapan ve onun adına oy isteyen CHP lideri Baykal?
Neden ses vermezler?
Yaptıkları bu kez "susarak popülizm"dir...
Olay, Org. Kıvrıkoğlu ile Erdoğan arasında bir horoz dövüşü değildir. Tartışmanın özü demokratik, laik Cumhuriyet ve karşıt zihniyetin çatışmasıdır.
Bu noktada demokratik, laik Atatürk Cumhuriyeti'ni savunmaktan kaçınmak nasıl izah edilir?
Edilse edilse, siyasi hesapla edilir ki, bunun da anlamı, "biz karışmayalım, belki Erdoğan'ın tabanından biz de nasipleniriz, nasiplenemezsek belki birlikte hükümet oluruz" hesabıdır.
Atatürk aydınlığına değil karanlığa oynamaktır...
Ancak karanlık basınca kimse kimseyi görmez...