Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Pazar günü yapılacak seçimler öncesinde KKTC'de kutuplaşma doruğa ulaştı. Seçim kampanyalarının Annan Planı ekseninde yürütülmesi kutuplaşmanın nedeni.
Bu atmosferin yarattığı gerginlik içinde yanlış yargılar da oluştu.
Örneğin, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı destekleyecek partilerin kazanması halinde, kapıların tamamen kapanacağı; CTP lideri Mehmet Ali Talat'ın kazanması halinde de Annan Planı'na gözü kapalı imza atılacağı yaygın kanı haline geldi.
Aslında her ikisi de gerçeği yansıtmıyor.
Mevcut KKTC koalisyonunun ortakları UBP ve DP'nin yeniden hükümet kuracak sandalyeye sahip olmaları halinde Cumhurbaşkanı Denktaş, BM, AB ve Rum yönetimiyle köprüleri atacak değil.
Denktaş, seçimlerden sonra dolaylı görüşmeler için talepte bulunacak ve ortaya Ankara ile birlikte hazırlanan ve Annan Planı'ndan da esinlenen bir plan ortaya koyacak.
Bu planın temelini, iki devlet, iki kesim, iki ulus, iki demokrasi oluşturacak. Bu temelin üzerine de bir çatı devlet oturtulacak.
Denktaş'ın, ortaya koyacağı pakette vazgeçilmeyecek bir koşul da Türkiye'nin etkin garantisi olacak.
Bu çerçeveye KKTC'de, bugünkü muhalefetin de karşı çıkması kolay değildir.
Keza CTP Lideri Mehmet Ali Talat'ın hükümeti kurması halinde de hemen ertesinde Annan Planı'na olduğu gibi imza atması da söz konusu değildir.
Talat'ın kıbrıs sorununun ulusal niteliğini gözardı ederek, AB ve Rum yönetiminin isteklerine itirazsız evet demesi olanaksızdır.
Seçim ortamı içinde böyle bir hava yaratılmışsa da, Talat'ın veya bir başka siyasinin Kıbrıs sorunu, Kıbrıs Türkleri'nin güvenliğini ve geleceğini garanti etmeden, Türkiye'nin garantisini sağlama almadan, Ankara'yı değil Atina ve Brüksel'i kollayarak politika yürütmesi mümkün değildir.
Ayrıca Türkiye ile KKTC'nin kaderini AB bağlamında birbiriyle ilişkilendiren bizzat AB'dir.
KKTC'de bugünkü muhalefetin politikasını, Türkiye'yi yok sayarak, AB ve Rum yönetimine dayaması, gerçekçi olmayan ayakları yerden kesik bir yaklaşım olur.
Rum yönetimini ve AB'ye "barışçı, adil çözümden yana, melek gibi" görüp gösteren ve hiçbir kuşku kırıntısı bile duymayan; buna karşın, sadece Türkiye'yi ve KKTC'yi engel ve suçlu gibi gören bir politika kolay kolay uygulama alanı bulamaz, bulsa da maceracı bir risk taşır.
Seçimi kim kazanırsa kazansın, Kıbrıs'ın ulusal nitelikli bir sorun olduğu, Türkiye ile KKTC'nin kader ortağı olduğu unutulmamalıdır.
Ulusal nitelik taşıyan sorunlarda kutuplaşma, düşülebilecek en büyük hatadır.