Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili değişiklikleri iptal etmesi bir yetki tartışmasına neden oldu. Anayasa Mahkemesi’nin, yetkisini aştığı ve yorum yoluyla yetkisi olmadığı halde esasa girdiği öne sürüldü.
Anayasa mahkemeleri, içtihat yoluyla yetki alanını genişletebilirler mi?
Yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetiminin başlangıcı olarak ABD’de Federal Yüksek Mahkeme’nin 1803 tarihli kararı gösteriliyor.
Marbury-Madison davası olarak literatüre giren bu davada, Yüksek Mahkeme, anayasa tarafından yetkilendirilmediği halde, yasaların anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisini (yargısal denetim) aldığı kararla oluşturuyor.
ABD Anayasası’nda hüküm olmadığı halde, Yüksek Mahkeme bu içtihada dayanarak 205 yıldır, yasaların anayasaya uygunluğunu denetliyor.

Davanın öyküsü
Marbury-Madison davasının öyküsüne bakalım (x):
Federalist ABD Başkanı Adams, Aralık 1800 seçimlerini, Cumhuriyetçi Jefferson karşısında kaybeder. Adams, giderayak, Yüksek Mahkeme Başkanlığı’na etkili bir Jefferson muhalifi olarak bilinen yargıç John Marshall’ı atar. Ayrıca Adliye Teşkilatı Kanunu çıkarır. Bu kanunla yeni mahkemeler kurar ve yeni yargıçlar atar.
Atama işlemi tamamlanan yargıçlardan biri de Marbury’dir. Ancak Marbury’nin evrakı Adalet Bakanı’nın masasında kalır ve kendisine tebliğ edilmesi unutulur. Marbury de atanamaz. Ancak Yüksek Mahkeme’ye başvurarak, atama işleminin tamamlandığını, sadece tebliğ edilmediği için atanmadığını belirterek, atanmasının sağlanmasını talep eder.
Mahkeme, başvuruyu dönemin Adalet Bakanı Madison’a iletir. Madison davadan geç haberdar olduğu için cevap veremeyeceğini, hükmü mahkemenin takdirine bıraktığını bildirir.
Marbury’nin doğrudan Yüksek Mahkeme’ye başvurma hakkı olmadığına hükmeden Yüksek Mahkeme, başvuruyu reddeder. Ancak, bu kararı verirken, anayasada açık hüküm olmamasına karşın, yasaların anayasaya aykırı olamayacağına ve anayasaya aykırı kanunların uygulanamayacağına hükmeder.
Adams’ın atadığı Yüksek Mahkeme Başkanı Marshall, Marbury’nin talebini geri çevirmekle birlikte, yazdığı kararla, yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini başlatmış olur. Marshall’ın gerekçesi basittir:
“Her hukuk kuralı kendinden üstün hukuk kuralı karşısında gücünü kaybeder. Anayasa yasalardan üstün bir hukuk kuralıdır. Yasalar anayasa karşısında güçlerini kaybeder. Yargıçlar yasaya göre değil anayasaya göre davayı karara bağlamalıdır.”
Marshall şöyle yazar:
“Anayasa ya alelade kanunlar gibi değiştirilemeyen üstün bir kanundur, yahut da yasama kuvvetinin dilediği zaman değiştirebileceği, alelade kanunlarla aynı seviyede bir tasarruftur.
Bu şıklardan birincisi doğru ise yasama organının anayasaya aykırı olan tasarrufları kanun değildir. İkinci şık doğru ise yazılı anayasalar, mahiyeti itibariyle sınırlandırılması imkânsız olan bir kuvveti sınırlandırmak üzere milletlerin giriştiği manasız teşebbüslerdir.”
Bu karar, anayasayı, -yasama organına karşı da- koruyacak bir merciin olması gerektiğine ve bunun da yargı olduğuna hükmeden ilk karardır.

Bükülmez anayasa
Anayasaların değiştirilmesinin normal yasalara göre özel koşullara bağlanması kuşkusuz bir koruma önlemi. Türk anayasalarında cumhuriyeti ve niteliklerini düzenleyen maddelerinin “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez” hükümler olarak belirlenmesi, diğer maddelere göre katı bir koruma kuralıdır.
Anayasalar bu yönleriyle, “bükülür anayasa”, “bükülmez anayasa” veya “yatkın anayasa”, “katı anayasa” olarak tasnif ediliyor. 1921 Anayasası, bükülür anayasa olarak tanımlanırken, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları “bükülmez anayasa” olarak kabul ediliyor. (xx)

Haberin Devamı

(x) Turhan Feyzioğlu, Kanunların Anayasa Uygunluğunun Kazai Murakebesi, Ankara, 1951, s. 163-173.
(xx) Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, 12. baskı, İstanbul 2007, s. 163, vd.