Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Temsil krizi"nin pençesindeki demokrasi iki hafta sonra bir seçim sınavına daha giriyor. Medyada her gün tahminler yapılıyor: Şu parti şanslı, bu aday avantajlı, vesaire... Ama herkes biliyor ki, 18 Nisan seçimleri de siyasi tabloyu fazla değiştirmeyecek.
En çok oy alanın bile yüzde 20'lerde dolaştığı, günübirlik koalisyonların, azınlık hükümetlerinin umut olduğu bir sistemde uzun vadeli hesaplar yapılabilir mi?
Türkiye, 1983'ten beri hep erken seçime gitti. Demek ki, ortada ciddi bir yanlış var. Demek ki, parlamenter sistemimizin çarkları tam yerine oturmuyor.
Bir yıl önceden alınmış erken seçim kararıyla Türkiye sandığa gidiyor. Tıkanmaya yol açan etkenler yerli yerinde durduğu halde.
Anayasa aynı, Siyasi Partiler Yasası aynı, Seçim Yasası aynı, liderler aynı, seçim barajları aynı... Aynı malzemeyle, aynı koşullarda aynı sonuçları alırsınız.
18 Nisan'dan sonra hangi koalisyon kurulursa kurulsun "yönetemeyen demokrasi"nin sorunları ağırlaşarak devam etmeyecek mi? Kabardıkça kabaran Meclis gündemi, parti liderlerinin ağzına bakan sus - pus milletvekilleri, hükümetten hükümete devredilen önemli iç ve dış problemler...
18 Nisan sonrası parlamentoyu bekleyen sorunlar bunlar olsa, yine iyi. O Meclis, göreve başladığı gün ateşten bir gömleği de sırtına giymiş olacak.
Çünkü... Krizlerin en büyüğü kapıda. 13 Mayıs 2000'de Cumhurbaşkanı Demirel'in süresi doluyor. 18 Nisan parlamentosu yeni cumhurbaşkanını seçecek. Acaba seçebilecek mi? Ya da kimi seçecek?
Aslında iki yıldır alttan alta Türkiye gündemine giren bu konu, 18 Nisan'dan hemen sonra birinci sıradaki yerini alacaktır. Önce başkanlık, yarı - başkanlık tartışmaları alevlenecek. Sonuç alınamazsa, iş dönüp dolaşıp kimin Çankaya'ya çıkacağı noktasında düğümlenecek.
Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sorunlu olmuştur. Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün seçilmesi dahil... Celal Bayar'ın, Cemal Gürsel'in, Cevdet Sunay'ın, Fahri Korutürk'ün seçilmesi de hep fırtınalı oldu. Kenan Evren zaten kendi geldi. Onun cumhurbaşkanlığı hala tartışılıyor. Turgut Özal ve Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı daha sakin oldu gibi görünse de, onların Çankaya'ya çıkmasıyla partiler yelpazesi altüst oldu.
Ordu, cumhurbaşkanı seçimlerine hep özel bir önem vermiştir. Bu kez de öyle olacağından kuşku duyulmamalıdır.
Demokrasiye balans ayarları yapılırken, isteyenin Çankaya'ya elini kolunu sallayarak çıkabileceğini düşünmek biraz hayalcilik olmaz mı? Tarihimize dönüp baktığımızda cumhurbaşkanı seçimlerine bir - iki yıl kala Türkiye'de bir huzursuzluğun, bir tedirginliğin, bir kıpırdanmanın başladığını görürüz. Aynı durum son bir - iki yıldır dikkatinizi çekmiyor mu?
Ha sahi, bir de irtica ile mücadele yasaları vardı, değil mi? Hani şu 18 Nisan sonrasına devreden...
18 Nisan Meclisi'nin de hükümetlerinin de işi zor. Herkesin hesabını cumhurbaşkanı seçimine endeksleyerek yapmasında yarar var.
Anlaşılan 18 Nisan 1999'da sandığa atılan oylar Mayıs 2000'de bir kez daha sayılacak.



Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr