Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'le Riyad'da yapılan toplantıya katılmasına ilişkin eleştirileri konuştuk.
Gül'ün, Suudi Arabistan'ın girişimiyle gerçekleşen toplantıya katılmasının özellikle ABD ile ilişkiler açısından yanlış olduğu eleştirilerine verdiği yanıt şöyle:
"Türkiye'nin bu toplantıya katılmasından daha doğal ne olabilir? Sınır komşumuzdaki savaşı bölge ülkeleri konuşmayacak da kimler konuşacak? Biz bağımsız bir ülkeyiz. Bölge toplantılarına böyle önemli bir konuda katılmazsak ağırlığımız kalmaz."

Gül, eleştirilerin haksız olduğunu vurguladıktan sonra da şöyle diyor:
"Kaldı ki biz ne emrederlerse onu yaparız, diyecek değiliz. Emir kulu değiliz. Bölgenin en güçlü ülkelerinin başında geliyoruz. Riyad toplantısı ayrıca İstanbul toplantısının devamı niteliği de taşıdı. Bu kez Kuveyt ve Bahreyn de katıldı."
Gül, ABD'nin tepki gösterebileceği, ilişkilerin darbe alacağı yorumlarına da şu yanıtı veriyor:"Tümüyle yanlış yaklaşımlar. Aksine ABD bu toplantının başarılı olmasını diledi. Powell bana bir mesaj geçti. Mesajda aynen şöyle diyor: Bu toplantının Irak'ta barışın, istikrarın sağlanması, Irak halkının desteklenmesi açısından yararlı sonuçlar vereceğine inanıyorum. Bunu söyleyen Powell neden tepki göstersin? Neden Ankara ile ilişkiler gerilsin? Aksine, katkı sağlanmasını bekliyorlar. Ayrıca Avrupa Birliği (AB) de bu toplantıyı yakından izledi ve destekledi."
Gül, AB ile ilgili olarak şu bilgiyi de verdi:
"Hatta AB yetkilileri bana, Riyad'da bizi siz temsil etmiş olun, dediler. Toplantı sırasında da bölge ülkeleri AB'nin Türkiye aracılığıyla bilgilendirilmesini istediler. Solana ve Verheugen, toplantı sonrasında konuşalım dediler. Gitmeden aradılar. Şimdi onlarla temas edeceğim. Ne ABD'den, ne AB'den olumsuz bir yansıma var."

Gül, ABD'nin Irak için ne tür katkıda bulunulabileceğine ilişkin sualnamesiyle ilgili de şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Tabii, bizim genel yaklaşımımız olumlu. Sayın Başbakan'la konuştum. Dışişleri'nin, Genelkurmay'ın görüşlerini aldıktan sonra hükümette değerlendireceğiz. Irak'ın yapılanmasına, istikrarına katkıda bulunmak istiyoruz. Türkiye zaten uzun süreden beri dünyanın birçok yerinde bu katkıları veriyor. Sadece akla Somali, Makedonya gelmesin. Doğu Timor'da bile askerimiz var. Katkı sağlıyoruz. Komşumuzda niye yapmayalım? Türkiye'nin gücü bu istekleri karşılayacak düzeyde. Bu konularda da deneyimli bir ülkeyiz."

Gül'e yönelttiğimiz bir soru da, 2 - 4 Mayıs tarihlerinde Meis adasında yapılması planlanan ve adayların da katılması beklenen AB Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında Kaş'ta bir yemek düzenleneceği bilgisine ilişkindi. Şu bilgiyi verdi:
"Onu Papandreu önerdi. Bana, 2 - 4 Mayıs'ta yapılacak Dışişleri Bakanları toplantısı için Rodos veya Meis'te toplanırız, belki bir gece önce gelip kalırız. Toplantıyı yaptıktan sonra da gemiyle bir gezinti yaparız, sen de bize Türkiye'de bir öğle yemeği verirsin, sonra dağılırız. Hoş bir ortam olur, dedi. Ben de, prensip olarak olur, dedim. Ama henüz kesinleşmedi."
Bu tür buluşmalarda Güney Kıbrıs temsilcisinin de bulunması hep sorun olacak mı, diye sorunca Gül şu karşılığı verdi:
"Doğrusu hep bu sorunla karşılaşacağız gibi görünüyor. Medya bu gözle yaklaşıyor. Ama bazı şeyleri aşmamız lazım. Bu ilk olmuyor, hep olacak. Ne yapalım? Güney Kıbrıs varsa biz yokuz, toplantılara katılmayız, temsilcileri gelmesin mi, diyeceğiz? Öyle diyeceksek, o zaman AB işinden vazgeçmemiz lazım. O da olmayacağına göre, bu tür konuları aşmak gerekir. Kaldı ki, Güney Kıbrıs İstanbul'daki toplantılara da katıldı, bayrağı da vardı. İki - üç kez zirve yaptık, yemek yedik. Hepsinde Güney Kıbrıs da vardı. Bu tür konuların sorun yapılmasının aşılması gerektiğini düşünüyorum."
Gül, Ankara'nın sanıldığı gibi kötü bir konumda olmadığını vurguluyor.