Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



"Lefkoşa'daki çoğunluğu alt düzeydeki memurlar dışında Dışişleri Bakanlığı'nda neredeyse hiç kimse EOKA'yı donattığımızı bilmiyordu. Bunların arasında bugün Büyükelçi ve Cumhurbaşkanı'nın Siyasi Bürosu'nun Direktörü olan Petros Moliviatis de vardı.
Moliviatis yeni silahları Atina'ya getirmeyi kabul etti. Silahlar İtalya'da teslim alınacak ve gece karanlığının yardımıyla çantalara yerleştirilmek üzere Meletiou'nun evine götürülecekti. Ancak silahlar oraya varmadan önce Carabinieri (İtalyan jandarması) tarafından ele geçirildi. Büyük ihtimalle tüyoyu silahları satan adam vermişti. Gerçi adam daha sonra masum olduğuna dair yemin etti.
Mesele, Moliviatis'in diplomatik kimliği anlaşılmadan Carabinieri'ye küçük bir rüşvetle hasıraltı edildi. (Carabinieri'nin silahları elde tutmasına izin verildi. Şüphesiz bu işten kendilerine pay çıkardılar.)
Aslında Petros Moliviatis'in diplomatik görevde olması nedeniyle başlangıçta onu böyle görevlere göndermekte tereddüt ettik. Fakat diplomatik pasaportu ve yetenekleri görevi tamamlamamız açısından en iyi garantimizdi. Silahlara ihtiyaç duyulduğu için riski de almak zorundaydık.
Onu aldığım zaman eğer işler ters giderse kendimi nasıl koruyacağımı ve onun diplomatik görevden atılacağını, mahkemeye çıkmak zorunda kalıp hüküm giyebileceğini kendisine söyledim. Bu sayede üçüncü partilerin şüphesi artacak olsa da tamamen korunacak ve işin içinde olduğumuz iddia edildiğinde kendimizi savunmada zorluk çekmeyecektik. Genç adam kendisi için yıkım olabilecek ama bakanlık için çok uygun koşullarda gerçekleşecek bu görevi üstlenmekte tereddüt etmedi."
Bu satırlar Yunanistan'ın eski bakanlarından (Dışişleri ve Savunma) Evangelos Averoff'un anılarını içeren "Kaçan Fırsatlar" isimli kitaptan. (New Rocbelle, New York, 1986, s.152 - 153.)
Yunanistan'ın bugünkü Dışişleri Bakanı Moliviatis'in, Kıbrıs'ta alt düzey bir Dışişleri memuruyken, diplomatik kimliğini ve yeteneklerini, EOKA'nın kaçak silahlarla donatılmasında, mesleğini tehlikeye atmayı göze alarak nasıl yardımcı olduğunu gösteriyor.
Averoff, Moliviatis'in sıkı bir EOKA'cı olduğunu överek ve övünerek anlatıyor.
KKTC'de bugünlerde 1986 tarihli bu kitap elden ele dolaşıyor. Kıbrıslı Türkler, yeni Yunan yönetiminin Dışişleri Bakanlığı'na Moliviatis'i getirerek, o tarihlerde Kıbrıs'ta Çalışma Bakanı olan ve Türklere karşı "Akritas planını" hazırlayan Güney Kıbrıs'ın yeni lideri Papadopulos'la uyumlu bir yönetim oluşturduğuna dikkat çekiyorlar ve ekliyorlar:
"İşte Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, İsviçre'de karşısına geçen Moliviatis - Papadopulos ikilisi budur."

Moliviatis ve Papadopulos'un, İsviçre'de dörtlü olarak masaya oturmaktan kaçtıkları ilk gün ortaya çıktı. İkili, KKTC'yi temsilen giden Başbakan Mehmet Ali Talat'ın ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş'ın "yetkili" olmadığı bahanesini öne sürüyorlar. Oysa, KKTC Cumhurbaşkanı her ikisinin de yetkili olduğunu gösteren bir belgeyi De Soto'ya verdi, Annan'a gönderdi. Hatta De Soto'nun Denktaş'ın yazdığı ilk yetki belgesinin ifadesini beğenmeyince, Denktaş'ın da, "o zaman siz yazın ben imzalayayım" diyerek, De Soto'nun kaleme aldığı metni imzaladığı da biliniyor.
Dışişleri Bakanı Gül de bunu bildiği için Bürgenstock'ta, Yunan ve Rum tarafının masadan sonuna kadar kaçmalarını kurduğu baskıyla engellemiş durumda. Dörtlü görüşmenin bir çalışma yemeği şeklinde gerçekleşmesini sağlayan Gül, bugün Brüksel'den Bürgenstock'a dönünce, yine dörtlü bir çalışma yemeği organize etmiş görünüyor.
Kuşku yok ki, Gül de, İsviçre'de Yunan ve Rum tarafının aldığı tutumdan hoşnut değil. Ancak hem meslektaşlarına, hem de De Soto'ya, verilen sözlerin tutulması yönünde baskı yaparak, görüşmelerin kilitlenmesini önlemiş durumda.
İsviçre'de başlayan sürecin Türk tarafının isteklerinin Annan planına geçirilmesiyle sonuçlanması için Gül, Talat ve Serdar Denktaş baskılarını sürdürecekler. Bu aşama da olmazsa başbakanlar aşamasında, yine olmazsa Annan'ın boşlukları taraflara danışarak doldurması aşamasında...
Bu aşamaların hiçbirinde ilerleme sağlanamaz ve Türk tarafının istekleri tümüyle plan dışında kalırsa ne olacak?
Gül'ün çevresinden gelen yanıt şöyle: "Bu durumda biz de referandumda bu belge çok iyi, çok tatmin edici oldu, diyemeyiz" biçimde...