Öcalan davası aslında bitmiştir. Aslında PKK davası da bitmiştir. Öncekiler gibi bu isyan da bastırılmıştır. Ne İmralı'daki Apo'nun ağlamaklı tehditleri, ne dağdaki militanların son çırpınışları artık işe yaramaz. 15 yıl önce Türkiye topraklarına silahlı bir baskınla başlayan saldırı, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından püskürtülmüş, Öcalan'ın sonunda ele geçirilmesiyle yenilgiye uğratılmıştır.
İmralı'daki yargılama bu zaferin hukuksal olarak da ilanı anlamını taşıyor. Ve tabii, başta şehit yakınları olmak üzere milyonlarca insanın yüreğinde yıllardır yanan acının biraz olsun hafifletilmesini sağlıyor. Yoksa, askeri ve siyasi olarak PKK da, arkasındaki güçler de beklemedikleri bir hezimete uğradıklarının farkındadırlar. Mahkemeye gösterdikleri büyük ilgi, önyargılı yaklaşım, Apo'nun değil Türkiye'nin yargılandığı havasını vermeye çalışmaları bu gerçeği değiştirmez.
Mustafa Balbay'ın şu satırlarına aynen katılıyorum: "Türkiye hesapları ters çevirebilir. Öcalan'ı yargılarken yeni emperyalizmi de yargılayabilir. O zaman Öcalan davasında Abdullah Öcalan küçük bir ayrıntı olur." (Cumhuriyet, 31 Mayıs 1999).
Marmara'nın ortasında nokta kadar bir ada... O adada can korkusuyla tehditle yalvarmayı birbirine karıştıran noktadan küçük bir Öcalan zaten küçük bir ayrıntı haline gelmedi mi? Türkiye, bu vesileyle büyük bir davanın sahibi olma fırsatını yakalamıştır. 74 yıl önce Şeyh Sait isyanı da Türkiye'ye çok acı çektirmişti. Türkiye, bu isyanın ardından iki şey yaptı: Hem dünyaya birliğinin bozulamayacağı mesajını verdi hem de aydınlanma devrimlerini peşpeşe hayata geçirdi. Üstelik o günkü iktidarın arkasında, bugünkü hükümetin sahip olduğu kadar destek de yoktu.
Yapılması gereken o kadar zor değil. Birincisi, Türkiye, bu davada Öcalan'ın arkasındaki güçleri yargılamalıdır. İtalya'sından Yunanistan'ına kadar Apo'nun bile suçladığı devletlerin, şer odaklarının yüzlerine vurulacak kadar malzeme, bu davanın dosyaları arasında mevcuttur. Yeter ki ortaya konulsunlar, öne çıkarılsınlar. Apo'yu yargılamaktan bile kaçan sahtekarlar yine pişkinlik göstereceklerdir ama, vicdan sahibi Batılılara, vicdan sahibi Batılı kamuoyuna gerçeği göstermenin en etkili yolu budur. Örneğin İtalyan kamuoyu, Başbakan D'Alema'nın, elleri bebek kanına bulaşmış hangi Yunan yetkilisinin elini sıktığını bilmesi gerekir. İngiliz, Alman, Fransız vatandaşları, hükümetlerinin nasıl bir katliama ortak olduklarını bilmelidir. Türkiye, Öcalan davasında dikkatini bu yöne vermelidir.
İkincisi, Türkiye'nin elini - kolunu bağlayan hukuksal zincirlerden artık kendini kurtarmasıdır. Öcalan davasının tam ortasında DGM Yasası'nın değiştirilmesi gereği, bir ders olmalıdır. Türkiye, artık, çekinceleriyle imza attığı uluslararası anlaşmaların gereğini yerine getirmekten çekinmemelidir. "Yedi düvel"in silah ve paralı desteğiyle 15 yıldır savaşan bir örgütü dağıtıp, elebaşını kulağından tuttuğu gibi Allah'ın Kenya'sından getirebilen bir devlet, çağdaş hukuk anlayışını uygulamaktan korkmaz.
Sakin düşünebilirsek, Öcalan'ın gerçekten bir ayrıntı olduğunu daha iyi görürüz.
Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr