Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Irak nedeniyle ABD'yle, Kıbrıs nedeniyle de AB'yle aramız bozuldu...
Şimdi ne olacak? Mahvolduk mu?
Felaket senaristlerine göre olduk...
Amerika'dan fazla Amerikancı kalemlerimize ve yorumcularımıza göre, Türkiye tarihi fırsatı ikinci tezkereyi reddederek kaçırdı. Şimdi, Irak'ta ve Kuzey Irak'ta olanları dışarıdan seyrediyor. Oysa, tezkere kabul edilseydi, Türk askeri de Kuzey Irak'a girecekti. Şimdi oraları bizden sorulacaktı. Üstüne de bilmem kaç milyar dolar para alacaktık. Ama şimdi avcumuzu yalıyoruz! ABD'nin altın tepside sunduğu ganimeti almayı beceremedik!
Tezkere kabul edilseydi acaba böyle mi olacaktı? Her şey tereyağından kıl çeker mi gibi gerçekleşecekti? Hayır. Öyle değil.
Unutulmaması gerekir ki, ABD başından beri Türk askerinin Kuzey Irak'a girmesini istemiyordu. Bunun için müzakere sürecinde uzun süre direndi. İstediği sadece Türk topraklarının ABD askerlerine, uçaklarına ve helikopterlerine açılması, bir ordu sayılabilecek ABD güçlerinin Türkiye'den Irak'a girmeleri, Kuzey Cephesi'ni açmaları ve oralarda istediği düzenlemeleri yapmalarıydı. ABD bunu isterken, Türk askerini istemiyordu. 'Siz girmeyin, biz girer gereğini yaparız' diyordu.
Türk askerinin Kuzey Irak'a girmesi Washington'un değil, Ankara'nın isteğiydi. ABD, Kuzey Cephesi'ni çok önemsediği için Ankara'nın direnmesi ve diretmesiyle Türk askerinin Kuzey Irak'a girmesini kabul etmek zorunda kaldı. Yoksa, "buyurun beraber girelim" demedi.
Bu nedenle felaket senaristleri üzülmesinler. ABD, bugün tezkere kabul edilmedi, diye üzgün değildir. Irak'ı Kuzey Cephesi olmadan da hallettiler. Dolayısıyla şimdi ikinci tezkerenin geçmemiş olmasına üzülmek bir yana seviniyorlardır. İyi ki bu tezkere geçmedi, Türk askeri de Kuzey Irak'a girmedi. Eğer tezkere kabul edilseydi, şimdi Türk askerini Kuzey Irak'tan nasıl çıkarırız diye uğraşmak zorunda kalırdık, diyorlardır herhalde.
Tezkere geçseydi ve Türk askeri girseydi bile Kerkük ve Musul için rüya görenlerin bekledikleri olmazdı. ABD, Türk askerinin nereye kadar niye gireceğini sağlam kurallara bağlamıştı. Üzüntü veren ve verecek olan Türk askerinin sınırda kalması nedeniyle Türkmenlere yönelecek baskı ve saldırılardır.
Eğer birlikte de girmiş olsaydık, ABD, herhalde, bugün, Türk askerine "çıkın" demekle meşgul olurdu. Ha, ABD istedi diye çıkmazdık, diyorsanız, o biraz zor olurdu. Bugün ABD istedi diye giremediğimize göre o zaman da çıkmamız gerekirdi.
Bu nedenlerle fazla üzülmeye gerek yok. Aksine, Türkiye'nin ABD'ye verdiği destek küçümsenecek bir destek değildir. Bunu ABD Genelkurmay Başkanı da açıkça söyledi. Destek bir işe yarayacaksa, böyle de yarar.
Kıbrıs konusunda da çuvaldızı habire kendimize batırıp, AB, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'a toz kondurmamak da yanlış. AB'nin Türkiye hakkındaki, "iyi" niyeti, perde arkası konuşmaların yansımasıyla ortaya çıktı!
AB, aday ülkeler arasında sadece Türkiye'ye özel koşullar öne sürdü. Hem de Kıbrıs gibi çözümü zor bir konuyu ön koşul olarak dayattı. Yunanistan'a veya Güney Kıbrıs'a "çöz de gel" demedi ama Türkiye'ye "gelme" dedi. Bu gerçeği yok saymayalım. Hala bütün kapılar da kapanmış değil. Gelişmelerin sorumlusu Ankara kadar belki ondan da çok Brüksel ve Atina. Bunu da unutmayalım.
Eğer iyi niyet, dostluk, stratejik ortaklık, "ver" deyince "vermek", "gel" deyince "gelmek", "git" deyince "gitmek", "gir" deyince "girmek", "çık" deyince "çıkmak"sa orada durup düşünmek gerekir.
"Mahvolduk" nidalarıyla Kıbrıs'ta Rumların, Irak'ta Amerikalıların kucağına zıplamanın alemi yok.