KIRKLARELİ
BİR afacan çocuk fırlayıp önümüzü kesiyor:
- Hani Ecevit?
- İşte, bak orada.
- Topu versin, topu. Ben top istiyorum.
- Adın ne senin?
- Burim.
- Kaç yaşındasın?
- Sekiz.
- Soyadın ne?
- Poyoziti.
- Ne zaman geldin?
- İki gün önce.
- Nereden geldin?
- Prizren'den...
- Peki kim gönderdi seni, niye geldin?
- Bilmoyom ki... Ben top istiyom.
- Peki sana top buluruz.
- Ecevit nerde? Ecevit'e söyle topu hemen versin!
"Tamam" diyor, Kırklareli Tugay Komutanı Tuğg. Emin Ünal, Burim'in başını okşayarak:
- 400 tane top getirdik. Ecevit gidince size verecekler.
- Ama futbol istiyorum ben, plastika top değil. Ecevit'e söyle hemen versin.
- Peki sen Kosova'ya gidecek misin?
- Yok. Ben burda kalacam.
- Niye?
- Eee. Türküm ben.
- Peki burda ne yapcaksın?
- Asker olacam, asker.
Başbakan Ecevit'in Kırklareli'deki çadır kentte Kosova'dan gelenleri ziyareti sırasında Burim yerinde duramıyor.
Diğer çocuklar gibi mutlu ve top peşinde.
Topun gelmesi gecikince, elimizden tutuyor:
- Beni helikoptere bindir. Binebilir miyim helikoptere?
- Binersin. Bak şu amcalar pilot. Onlara söyle bindirirler.
Burim, elimizden fırlayıp pilotların yanına gidiyor ve helikoptere de biniyor.
* * *
BURİM akan burnunu, kollarına sile sile oradan oraya koştururken, aynı yaşlardaki Krecevik ve Franza da Ecevitler'e ulaşmayı başarıyorlar.
Krecevik oğlan, Franza kız...
Krecevik de Rahşan Hanım'dan top istiyor.
Rahşan Hanım taktik veriyor Krecevik'e:
- Bak. Tut Ecevit'in elini bırakma, topunu iste.
Çocuklar Ecevit'in elini bırakmıyorlar, yaşlılar boynuna sarılmış durumda.
Ecevit, top için söz veriyor.
Biraz sonra hediye paketleri geliyor.
Paketlerde oğlan çocukları için top, kız çocukları için barby bebekler var.
Çocuklara topları ve bebekleri veriliyor.
Onlar mutlu. Dünyaları bir top, bir bebek...
Ne Miloşeviç umurlarında, ne NATO...
Ne etnik temizlik biliyorlar, ne göçmen kampı...
* * *
ALIŞMIŞIZ...
Kara derili, kara gözlü, kara saçlı dramlara, açlığa, sefalete...
Kamp, insani yardım, Kızılhaç, Kızılay, barış gücü, deyince Afrika'ya, Asya'ya Ortadoğu'ya alışmışız...
Bu kez Avrupalı dram...
Bu kez mavi gözlü, sarı saçlı...
Kırklareli'ye ulaşanlar her şeye rağmen şanslı Kosovalılar...
Emin ellerde olmanın rahatlığı seziliyor.
İtilmenin, kakılmanın, sürülmenin, yardıma düşmenin ezikliği yok değil.
Yemek kuyruğunda tencereleri arkalarına saklamaya çalışmalarında ve göz göze geldiğinizde akan yaşlarda gizli gururları...
Başbakan farkında...
"Misafirsiniz" diyor, üstüne basa basa:
- Misafirimizsiniz. Burası ikinci vatanınız...
Burim, top peşinde...
Anası, süt...
Tarih ise ikisinin de peşinde...
* * *
"ATATÜRK ve Tito" diyor Başbakan Ecevit, dönüş yolunda:
- Tito kaynaştıramamış, başaramamış işte. Olmamış. Lenin, Stalin, Hitler, Tito, hepsinin kurdukları yıkıldı, Atatürk ise ayakta.
"Evet" diyoruz...
Çağ hala Atatürk'ün...
Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr