Türkiye, Irak konusunda savaş öncesi verdiği sözleri yerine getiremediği için zor duruma düştü.
Ankara'nın bundan ders çıkarmış olması gerekir.
Reddedilen 1 Mart tezkeresi öncesinde gerek içeride gerekse dışarıda izlenen tutarsız politikalar Türkiye'yi sözünü tutmayan, güvenilmez bir ülke konumuna itti.
Bu kez aynı hata tekrarlanmamalı.
Türkiye tutamayacağı sözler vermemeli...
Dışişleri Bakanı Gül'ün, TBMM Dışişleri Komisyonu üyeleriyle yaptığı toplantıda ABD'ye söz vermediklerini belirtmiş. Irak'a asker gönderme konusunda Genelkurmay ve MİT'in ülke çıkarları açısından araştırma yaptıklarını da kaydetmiş ve son kararı Meclis'in vereceğini ifade etmiş.
Eğer Gül'ün ABD temasları sırasında siyasi veya teknik kadro tarafından ABD yetkililerine "biz asker göndeririz" biçiminde bir söz verilmediyse, bu isabetli olmuştur.
Çünkü, Meclis ve kamuoyunda bugün hissedilen hava asker göndermeye ilişkin bir tezkerenin geçirilmesinin çok zor olduğunu ortaya koymaktadır. Bu eğilimi değiştirecek çok önemli gelişmeler olmadıkça Ankara, asker gönderme konusunda bir taahhütte bulunmamalıdır.
Söz verip yerine getirememektense, başından gerçekçi bir yaklaşım sergilemek daha saygın bir tavır olur. Bu durumda başta ABD olmak üzere hiçbir ülke Türkiye'yi eleştiremez. Ankara tutarlı olmaya özen göstermelidir.
Söz ve eylemi birbirini tutmalıdır.
Hükümetin askere, askerin hükümete karşı bir taktik içinde olmaması da önemlidir. 1 Mart tezkeresi öncesinde bu hata da yapılmıştır.
Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı durumu birlikte değerlendirmelidir. Görüş farklılıklarını açıkça tartışıp sonuçlandırmalarında büyük fayda vardır.
Yoksa her birinin konuyu başka yere çektiği bir ortam yol gösterici olmayacağı gibi karar alınmasını da zorlaştıracaktır.
Bu süreçte en önemli sorumluluk hükümete düşmektedir. Siyasi otorite kurumlar arasında uyum sağlayacak temasları zaman yitirmeden yapmalı ve bir sonuca varmalıdır. Keza Cumhurbaşkanı'nın da anayasal kurumların uyumlu çalışmasını sağlama görevinin gereği olarak inisiyatif üstlenmesi gereklidir.
Bu süreçte bilgi ve değerlendirmelerin kamuoyuyla paylaşılmasında da büyük fayda vardır.
Türkiye, kapalı kapılar ardında politika yürütmenin zararlarını da görmüştür. Ankara bu kez açık ve tutarlı olmaya özen göstermelidir.