Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Valiler, bakanları il sınırında karşılasınlar mı, karşılamasınlar mı?
Şimdi bunu tartışıyoruz.
İçişleri Bakanı Tantan, "karşılamayın" diye valilere nasihatte bulundu. Aslında, böyle bir nasihat de, böyle bir tartışma da abesle iştigaldir ama maalesef valilik kurumu son günlerde bu tartışmalara konu olacak kadar yıpratılmıştır.
Valilerin bakanları karşılamasından önce daha tartışılması gereken birçok konu var. Örneğin:
Valiler, başbakanların elini öpsün mü öpmesin mi?
Valiler, seçim otobüsüne binsin mi, binmesin mi?
Valiler, bakan eşlerini gezdirsin mi, gezdirmesin mi?
Valiler, mitinglerde boy göstersin mi, göstermesin mi?
Valiler, tarikatlere yaransın mı, yaranmasın mı?
Valiler, il başkanlarına bağlansın mı, bağlanmasın mı?
Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Maalesef 1980 sonrasında bürokrasinin her alanında olduğu gibi mülki idare amirleri de boğazlarına kadar politikaya sokulmuş, mesleğin kendine özgü nitelikleri ve kuralları göz ardı edilmiştir. Valiler ve kaymakamlar üzerindeki siyasi baskının giderek yoğunlaşması mesleği ve mesleğin bazı temsilcilerini ciddi ölçüde deforme etmiştir. Vali, bulunduğu ilin en yüksek mülki amiri ve devletin temsilcisidir. Cumhurbaşkanı'nı temsil eder. Vali, Cumhurbaşkanı kadar, bayrak kadar devleti temsil eden bir semboldür. Siyasi emir almaz, siyasi emir vermez. Devletin bağımsızlığını ve tarafsızlığını temsil eder. Ancak yıllardır valilerin il, kaymakamların da ilçe başkanı gibi görüldüğü siyasi anlayışın hakim olduğu hükümetler, bu mesleği, "il müdürlüğü"ne, "il başkanlığı"na indirgemişlerdir.
Oysa, vali, her bakanlığın o ildeki il müdürleriyle birlikte merkezi hükümetin aldığı kararları tarafsız biçimde uygulayacak, halkın ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayıp gelişmesini sağlayacak çalışmaları kontrol ve koordine eden mülki amir olmalıdır. Ancak uygulamada valilerin bu çalışmaları yürütecek organları büyük ölçüde ellerinden alınmıştır. Devlet Su İşleri, Karayolları, Orman, Köy Hizmetleri gibi yatırımcı kuruluşlar, işlerini bölge müdürleriyle yürütmekte, bakanların çoğu da il müdürleriyle işlerini görmektedirler. Valilerin elinde ise çoğunlukla sadece asayiş konusu kalmakta ve valilik, kaymakamlık, polis müdürlüğüne dönüştürülmektedir. Nitekim, son yıllarda valilerin çoğunlukla polis müdürleri arasından atanması, mesleğin gerilediği sınırları göstermektedir. İştigal sahası, asayişle sınırlanınca polis müdürleri de vali gibi hareket etmeye yönelmekte ve kısa süre içerisinde vali olma beklentisine girmektedirler. Maalesef, valilerin yerlerini korumaları, polis müdürlerinin de vali olabilmeleri için bakanları il sınırında karşılamaları, başbakanlara yakın durmaya çalışmaları, el öpmeleri, seçim otobüsüne tırmanmaları gerekmektedir. Bütün valiler için geçerli olmasa bile mülki idare amirlerinin düştükleri ve düşürüldükleri durum budur.
Valilerin devleti en üst düzeyde temsil ettiklerinin bilincinde olarak yetiştirilmeleri, yabancı dil bilmeleri, dünyayı izlemeleri, akademik birikime sahip olmaları, entelektüel düzeylerinin yüksek olması mesleklerinin gereğidir. Bilgileri, görgüleri, kılık - kıyafetleri, saçları ve bıyık tipleri ile bile çağdaş değerlere sahip, demokratik laik Cumhuriyet'in temsilcileri olduğu konusunda güven verecek nitelikte olmalıdır. Oysa, bazı mülki idare amirlerinin davranışları, entelektüel düzeyleri, hal ve hareketleri Cumhuriyet'ten çok tarikat temsilcileri olduğu izlenimi vermektedir.
Mülki idare amirleri, "yağcılık yapmasınlar" noktasında, "nasihat" alacak duruma geldiklerine göre, mesleğin uğradığı erozyon, çok yüksek demektir. Bu nasihate, itiraz eden bir vali dahi çıkmadığına göre, mülki idare amirliği yeniden masaya yatırılmalı ve demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti'ne uygun, eğilip bükülmeyen, kimsenin karşısında el - pençe divan durmayan, çağdaş ölçülerle ve mesleğin gerektirdiği niteliklerle donatılmış, mülki idare amirliği mesleğine yeniden dönülmelidir.


Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr