Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yaşasaydı bu ay 50 yaşına girecekti Didem Madak. Korona filan derken evde kutlayacaktı zaar doğum gününü. Ama işte hayat... Gelin biz kutlayalım. Onu anarak, Metis Yayınları’ndan çıkan şiirlerini, Solmaz Zelyüt imzalı “Didem Madak’ı Okumak” kitabını okuyarak. Dilimizde pul biber acısıyla. Ama hayata ikna olarak...


8 Nisan 1970’te İzmir’de bir kız çocuğu dünyaya gelir. Didem koyar annesi adını, gözüm anlamında, gözüm gibi sevdiğim... 6 yıl sonra da kardeşi Işıl doğar. Çocuklukları Burdur’da geçer. Göle yakın bahçeli bir evde. Civcivleri Kınalı ve Kömürcük... Kendi halinde bir öğretmen anne babanın çocuklarıyla birlikte kurduğu mutlu yuvası. Bilmezler ki Didem, 21. yüzyıl Türk şiirinin en önemli şairlerinden biri olacak. Bu şiire farklı bir doku katacak, çok sevilecek. 12 Eylül’e kadar her şey yolunda gider. Darbeyle birlikte baba Uşak’a sürülür. Anne Füsun Hanım kızlarıyla yalnız kalır Burdur’da. Tedirgin günler, geceler. Çok neşeli, hayat dolu, kızları için elleri pençeye durmuş şahane bir kadındır Füsun Hanım. O kadar ki, evlerinin arka bahçesine diktiği mısırların geceleri duyulan hışırtısından kızları korkuyor diye sabah hepsini kökünden keser atar.8 Nisan 1970’te İzmir’de bir kız çocuğu dünyaya gelir. Didem koyar annesi adını, gözüm anlamında, gözüm gibi sevdiğim... 6 yıl sonra da kardeşi Işıl doğar. Çocuklukları Burdur’da geçer. Göle yakın bahçeli bir evde. Civcivleri Kınalı ve Kömürcük... Kendi halinde bir öğretmen anne babanın çocuklarıyla birlikte kurduğu mutlu yuvası. Bilmezler ki Didem, 21. yüzyıl Türk şiirinin en önemli şairlerinden biri olacak. Bu şiire farklı bir doku katacak, çok sevilecek. 12 Eylül’e kadar her şey yolunda gider. Darbeyle birlikte baba Uşak’a sürülür. Anne Füsun Hanım kızlarıyla yalnız kalır Burdur’da. Tedirgin günler, geceler. Çok neşeli, hayat dolu, kızları için elleri pençeye durmuş şahane bir kadındır Füsun Hanım. O kadar ki, evlerinin arka bahçesine diktiği mısırların geceleri duyulan hışırtısından kızları korkuyor diye sabah hepsini kökünden keser atar.Didem, annesi sayesinde edebiyatla tanışır. Çocuk romanlarıyla başlayan okuma serüveni hep devam eder. Önceleri mutlulukla sonraları hayatla başa çıkmak için: “Güzin Abla’sı kitaplar olan bir kızdım / İçim sıkılmasa o kadar / Tek satır bile okumazdım”.

21. yüzyıl Türk şiirinin Mona Lisa’sı



Hayata inanmak için

Haberin Devamı

Didem 13’üne, kız kardeşi Işıl 7 yaşına girdiğinde anneleri kanserden ölür apansız. Daha 38 yaşında. Anneler Günü’ne iki gün kala. Hediyeleri ellerinde kalır. Bir cüzdan, bir ruj. O gün açılan derin yara ömrünün sonuna kadar kapanmaz Didem’in içinde. Kendi deyişiyle o gün, içindeki ay dede yüzlük bir ampul gibi parçalanır. Bundan sonra hayatının her anını annesizlik belirler. Babaları yeniden evlenir. Kızlarla arası açılır. Didem o ara annesinden kalan şiir defterini bulur. İçinde dönemin şairlerine ait şiirlerin yazılı olduğu. İyi bir şiir okurudur Füsun Hanım. En sevdiği şiir Gülten Akın’ın “Kestim Kara Saçlarımı”dır, daha sonra Didem’in de çok seveceği. O şiirlere tutunur Didem. Kendisi de yazmaya başlar. Annesini ne zaman çok özlese bir şiir yazar önceleri. Sonraları ise hayatın yalan olmadığına, hayata inandırmak için kendisini. Hukuk Fakültesi 1. sınıftayken, biraz da evdeki mutsuzluktan kurtulmak için sınıf arkadaşına kaçar, onunla evlenir. Okulu yarım bırakır. Para yok, pul yok. Tezgâhtarlıktan anketörlüğe birçok işte çalışır. İlk şiiri 1995’te Sombahar dergisinde yayımlanır. 26 yaşındadır. Dört yıllık mutsuz evliliği bitirip fakülteye döner. Bornova’da bir bodrum katında yaşar, sekreterlik yaparak geçimini sağlar. Süt ve çikolatayla geçirmeye çalışır o mutsuz günleri. Sık sık su basar bodrum katını. Suları temizlerken Tanju Okan’ın “Kadınım” şarkısını söyler hep: “Sen... Kadınım”. Ben sensiz olamam diyen Okan’ın sesi iyi gelir ona, sevilen bir kadın gibi hisseder kendini; güçlü aynı zamanda. Sevilmek de güçlü kılar ya insanı. 

21. yüzyıl Türk şiirinin Mona Lisa’sı



Kırılgan ama kararlı

Haberin Devamı

Ağrı çeker gibi yaşar hayatı. Varoluş sıkıntısı, onun beraberinde getirdiği kederler yakasını bırakmaz. O tarifsiz kedere deva bulma çabasıdır şiir: “Sözler... / Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan”. Ama bütün bunlara rağmen gamzeli gülüşüne hayatın tüm güzelliklerini sığdırır. Şen şakrak, komik, eğlenceli bir kadındır aynı zamanda. Kırılgan ama kararlı. Kadınlık bilinci yüksek. Mücadeleci. Hüzünle neşenin hayatı ikiye bölüp paylaştığı. 21. yüzyıl Türk şiirinin Mona Lisa’sı... Bir süre ortalardan kaybolur. Arkadaşları kendisinden haber alamaz. Sadece ara sıra kız kardeşi Işıl’a uğrar. Üç yıl süren bir inzivadan sonra başında örtüsüyle çıkagelir: “Örtündüm ben. Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı”.O üç yıl, inanmaya çalıştığı hayata tasavvufla tutunur. Mutsuzluklarının, umutsuzluklarının üstesinden tasavvuf kitaplarıyla gelmeye çalışır. İnanmak ona iyi gelir; onun gibi hayata inanmakta zorlanan birine. Bu süreçte kadın kimliği üzerine de çok düşünür. Örtünerek bu kimliğin dayatmalarından kurtulmaya çalışır esasen. Dönüşünde, o güne dek yazdığı şiirleri bir dosya haline getirip yarışmaya yollar kız kardeşi. “Grapon Kâğıtları” adlı bu dosya İnkılâp 2000 Şiir Ödülü’nü kazanır. Örtüsünü çıkararak gider ödülünü almaya. Kadın kimliğiyle sulh olmuştur artık. 

Kızı ve esin perisi

Bursa Cezaevi’ndeki siyasi mahkûm Timur Çelik’in ilgisini çeker şiirler. Cezaevinden çıkınca tesadüfen tanışırlar. 2005’te evlenirler. Hukuk Fakültesi bitmiş, İstanbul’da avukatlık yapmaktadır Didem Madak. 2008’de kızları doğar. Ömrü boyunca özlemini çektiği, bir yanını eksik kılan annesinin ismini verir kızına: Füsun. Kızının doğumundan sonra esin perisi anne Didem’le boy ölçüştüremez, çekip gider. Merkez Füsun’dur artık. Çok da dert etmez bunu. Değil mi ki şiir yazmak derdini anlatmaktır ona göre, ha kelimeler ha Füsun’un bebek kokusu, ama ne gam: “Şiir yazmak gibi bir prensibim yok. Derdimi anlatmaya çalışıyorum ben. Patates baskısı yaparak derdimi anlatmam mümkün olsaydı, kuşkusuz öyle yapardım. Hem eğlenceli olurdu böylesi. Hem daha az zarar verirdim kendime.” Zaten kızına da şöyle tembihler: “Canım kızım cehaletimden şair oldum. Annesizlikten. Sen sakın şair olma.”

Haberin Devamı

Dilimizde pul biber acısıyla

Onun şiiri hem kendi hayatının hem gündelik hayatın şiiridir. Öyle gösterişli, ağdalı kelime oyunları yoktur Didem Madak’ın şiirinde. Hayatla hemhal olmaya, kadınlığının şifrelerini çözmeye çalışan güçlü bir kalemin domatesten bardaktaki ruj lekelerine, simli yılbaşı kartlarından çekyatlara, şehriye çorbasından çiçekli pazen perdelere, ütü masalarından enginara, kedilere dokunuşu, onları şiir kılışıdır yaptığı. Ki yazmak öyle çok da romantik bir şey değildir esasında, yazmanın sorumluluğunu taşıyan herkeste olduğu gibi, Didem Madak için de: “Ne zaman yazmaktan kaçsam / Banyoyu kireç çözücüye buluyordum / Yazmaktan kaçtığımda mavi sular köpürüyordu kirli fayans aralarında”.

41 yaşına girdiğinde üç kitaplı bir şair, 3 yaşında bir kız çocuğu annesidir. “Grapon Kağıtları”, “Ah’lar Ağacı”, “Pulbiber Mahallesi” ve Füsun.

Ben bu hikâyeyi böyle usul usul daha sayfalarca anlatmak, Madak’ın 60’lı, 70’li yaşlarına uzanmak isterdim. Ama öyle olmadı. 24 Temmuz 2011’de annesiyle aynı kanserden hayata veda etti Didem Madak, galiba tam da ona ikna olmaya başlamışken. Yaşasaydı bu ay 50 yaşına girecekti. Korona filan derken evde kutlayacaktı zaar doğum gününü. Ama işte hayat. Gelin biz kutlayalım. Onu anarak, Metis Yayınları’ndan çıkan şiirlerini, Solmaz Zelyüt imzalı “Didem Madak’ı Okumak” kitabını okuyarak. Dilimizde pul biber acısıyla. Ama hayata ikna olarak...