İnce şeyleri ‘anlayan’ bir kitap

21 Temmuz 2024

Gülten Akın ilk olarak lise sonda gittiğim üniversiteye hazırlık dershanesinin yaptığı deneme sınavında soru olarak çıktı karşıma. Şair bu dizelerde ne anlatmaktadır?

“Ben yalnızlığımı gözlerim gibi taşıdım hep Unutmak olmazdı, unutmadım”

Benim böyle donakaldığım karşılaşma anlarım vardır. O an da öyleydi. Dizeleri art arda defalarca okuduğumu hatırlıyorum sınavda. Diğer soruların zamanından epeyce çalarak. Yalnızlıkla ilk temaslarını yaşayan 16 yaşında kafası karışık bir genç kız için seçtiği kelimeler, harflerin arasından yükselen müzik o kadar etkileyiciydi ki bir sonraki soruya geçemiyordum.

Bu karşılaşmanın ardından kitaplarını okumaya başladım. Mısra-i bercestesi kabul edilen “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” ile karşılaştım bir başka dönem. İnce şeyleri anlamaya vakit ayırmayanların sert kabalıklarına maruz kaldığım. O ah’ı çekerken sonrasında da hep bu dizeleri andım. Gel zaman git zaman, nice Gülten Akın kitabı okumuş, nice şiirini ezberime almışken bu defa iş hayatımda karşılaştık. O zamanlar “Bir roman kadar uzun bu

Yazının Devamı

İyi ki doğdun Arkadaş

14 Temmuz 2024

Hiç unutmam 1982’nin ağustos ayıydı. Nasıl sıcak. Eve kuzenim Faruk Abi geldi heyecanla. “Çabuk çabuk, teybi getir” dedi. Getirdim. Dumanı üstünde tüten “Firuze” kasetinizi taktı. Dinlemeye başladık. Kaset bitene kadar yerimden kalkamadım. Sesiniz ilk o gün girdi hayatıma Sezen Hanım, bir daha da çıkmadı. O gün 11 yaşındaydım, yani düz hesap tam 40 yıllık hatrınız var bende. 40 yıllık arkadaşlığımız.  

Çocuğun vicdan ve değerler sisteminin geliştiği yaşlar onlar. O yıllarda benim harcımda şarkılarınız var. Bütün o şarkıların hayatıma kattığı değerler, o yaşlarda adını koyamadığım sezgiler şeklinde yeşerip her yeni albümde sesiniz, sözleriniz ve müziğinizle dallanıp budaklandı. O yüzden Sezen Hanım, Sezen Aksu’yla büyüyen çocuklar hiç farkına varmadan paha biçilmez bir değerler sistemi eğitiminden geçerler.  

Derken ergenlik geldi. Alev almış hâlde. “Sen Ağlama”nın çıktığı yıl. Kimse beni anlamıyor. Üzgünüm, öfkeliyim, odamdan çıkasım yok. Bana iyi gelen

Yazının Devamı

“İnsanın acısını insan alır”

7 Temmuz 2024

Tarih 22 Mart 1975. Bütün Türkiye, o gece Stockholm’de yapılan Eurovision Şarkı Yarışması’na kilitlenmiş. Çünkü bu yarışmaya Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika” isimli şarkısıyla ilk kez katılacağız. Ülkedeki tüm evlerde bir heyecan. Onlardan biri de Ankara Aydınlıkevler’de birlikte yaşayan bir babaanne ile torununun evi. Bu sahneyle başlıyor, bu hafta 100. kez sahnelenen “Aydınlıkevler” oyunu. Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı, Serdar Biliş’in yönettiği başrollerini Demet Akbağ, Salih Bademci, Burak Dadak ve Sinem Ünsal’ın paylaştığı.  

Torun Ayhan televizyonun başında Semiha Yankı’nın çıkmasını bekliyor merakla. 3 puanla sonuncu olacağımızdan habersiz. Babaanne Zühre ise buz kesmiş, evi ısıtma derdinde. Zira ABD, Türkiye’ye ambargo uygulamaya başlamış, temel ihtiyaç kalemleri ve gıda ürünlerinin temininde büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bir de sık sık kesilen elektrik ve su sorunu var. O soba bir türlü yanmıyor. Ayhan, yarışmanın heyecanını yaşarken Zühre yan taraftaki inşaattan kalas çalma

Yazının Devamı

Bir kültür sanat teyzesinin itirafları

30 Haziran 2024

İzmir’den Ali geldi, evde bir bayram havası. Ali bizim ailenin ‘Küçük Prens’i. Beş çocuk dünyaya getirip, en az 10 torun hayali kuran annemin tek torunla yetinmek zorunda kaldığı hayatının tesellisi. Ben en büyük teyzeyim. Tatillerde İstanbul’a geldiğinde 11 yaşındaki Ali’nin kütür sanat kontenjanından teyzesi. Müzelerden hoşlanmıyor, tiyatroya burun kıvırıyor. Sergi gezmeyi reddediyor. Sadece tarih kitapları ilgisini çekiyor. 1.5 saat Birinci Dünya Savaşı’nı anlatabiliyor mesela. “Hitler ressam olsaydı, o kötülükleri yapamazdı” gibi yorumları var daha bu yaşta. Bir ara küçük İlber Ortaylı gözüyle baktık sevindik. Ama yaşı ilerledikçe ilgi alanları sürekli değişiyor.

Müzik ve sinemayla arası iyi. Annesi Merve’yle ilgisini çeken konularda bol bol film izliyorlar. Hâl böyle olunca, kendisine sunduğum onca seçenek arasından, vizyonda büyük ses getiren, şu an en popüler çocuk filmi olan “Ters Yüz 2”ye gitmek konusunda anlaşabildik sadece. Koca bir

Yazının Devamı

Dünyayı o çocuklar kurtaracak

23 Haziran 2024

Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği’nin desteklediği, Eurasia Partnership Foundation’ın finanse ettiği Uluslararası Yazarlık ve Gazetecilik Kampı’ndaydım. Ermenistan’ın başkenti Erivan’da gerçekleşen, üniversite öğrencisi gençlere yönelik kampın düzenleyicileri iki edebiyat kahramanı kadın: ARI Literature Foundation’ın kurucusu Arevik Ashkharoyan ve Türkiye’den Kalem Kültür’ün kurucusu Nermin Mollaoğlu. Eğitmen olarak yazar Aslı Perker ile birlikte katıldık kampa.

Ashkharoyan hayallerinin ürünü olan bu projeyi 2015 yılında komşu ülkelerin birbirleriyle diyalog kurmalarının öneminden hareketle hazırlamış. Kampa katılan öğrenciler arasından çok ünlü yazarlar çıkacağından emin: “Kimbilir öyle kitaplar yazacaklar ki, belki de bu kitaplar kendi hükümetlerinin birbirleriyle ilgili anlaşmazlıklarını yeniden gözden geçirmelerine neden olacak”.

20 yıldır yayıncılık sektöründe olan Nermin Mollaoğlu ise “Birbirini tanımadan, diyalog ortamı olmadan o herkesin kocaman puntolarla

Yazının Devamı

Tanrı’nın Türkan Şoray senfonisi

16 Haziran 2024

Sıcak mı sıcak, temmuzun sahnesini çalmış bir haziran. Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu’ndayım. Az sonra Şef Neyzen Özsarı’nın yöneteceği Netsanat Orkestrası’ndan “Türkan Şoray’ın Sonsuz Senfonisi” adlı konseri izleyeceğim.  

“Mavi Eşarp” ve “Çılgınlar” filmlerinin müzikleriyle başlıyor konser. Arkadaki dev barkovizyonda dönen filmlerden kareler eşliğinde. Ardından orkestra, müziğini Cahit Berkay’ın bestelediği “Selvi Boylum Al Yazmalım”a geçiyor. İlk notalarla birlikte büyük bir alkış tufanı kopuyor salonda. “Sevgi emektir”i bize öğreten güzel Asya’nın İlyas ve Cemşit arasında seçim yaptığı o unutulmaz sahneden görüntülere odaklanmışken arkadaki perde aralanıyor ve Türkan Şoray çıkıyor sahneye. O ilerlerken bütün seyirci ve orkestra üyeleri bir anda ayağa kalkıp dakikalarca alkışlıyor al yazmalısını. Heyecanının titrettiği sesiyle ve bütün zarafetiyle şöyle diyor: “Bu gecenin güzelliğini sinemaya borçluyum,

Yazının Devamı

Görkemli bir müzikal sofra

2 Haziran 2024

Kurtuluş Savaşı biter, Cumhuriyet ilan edilir. Sırada ekonomik ve sosyal sorunlar vardır. En önemli ihtiyaçlardan biri de milli bankacılık sisteminin oluşturulmasıdır. Atatürk bir gün kayınpederi Uşşakizade Muammer Bey’in İzmir’deki evinde bulunan çalışma odasında Celâl Bayar’la uzun bir görüşme yapar. Bayar görüşmenin sonunda dışarı çıkıp Latife Hanım, kız kardeşi Vecihe Hanım ve Muammer Bey’in olduğu odaya geçer. Bayar ve Uşşakizade, Atatürk’ün 250 bin TL’sini nasıl değerlendirmesi gerektiği konusunda konuşmaya başlarlar. Muammer Bey, ithalat ve ihracat işlerini yapacak bir şirketin kurulmasını önerir. Bayar, bankacılık faaliyetinin de tıpkı ithalat ve ihracat gibi yabancıların elinde olduğunu hatırlatarak bir banka kurulmasının önemine dikkat çeker. Sonunda fikir birliğine varılır ve banka kurulmasına karar verilir. Bâkir ekonomik sahalarda iş yapacak, yatırımları finanse edecek ve her şeyi ile Türk olacak bu bankanın ismi Türkiye İş Bankası olur. Nasıl değerlendirelim diye düşünülen Atatürk’ün 250 bin

Yazının Devamı

Rollo May bu kitaba bayılırdı

26 Mayıs 2024

Boşluk duygusunu en fazla dert edinen varoluşçu psikologlardan biri olan Rollo May, “Kendini Arayan İnsan” adlı kitabında kendi klinik deneyimlerine ve meslektaşlarının gözlemlerine dayanarak 20. YY’ın ortasında bireyin esas probleminin ‘boşluk’ olduğunu söyler. Bugün 21. YY’ın ilk çeyreğini bitirmek üzereyken May’in saptaması hâlâ geçerli.

Peki nedir bu boşluk duygusu? Yine aynı kitapta May “Boşluk hissi kaynağını bireyin yaşamıyla ilgili hiçbir şey yapamayacak kadar kendisini güçsüz bulmasından alır” diyor ve şöyle devam ediyor: “Birey kendine karşı şartlanır; kendi geleceğini yönlendiremeyeceğine inanır öncelikle. Ne başkalarının davranışları ne etrafındaki dünya ne de kendi hayatı kontrolü dahilinde değildir onun kafasında. En sonunda isteklerinin ve arzularının önemi kalmaz ve her şeyden vazgeçer. Kayıtsızlık ve duygusuzluk, aslında endişelere karşı oluşturulmuş bir savunma mekanizmasıdır.”

Boşluk, doldurulmak ister. Kimi alışverişe verir kendini kimi çok çalışmaya, madde

Yazının Devamı