Sen hep böyle güzel kal

2 Kasım 2025

Geçtiğimiz hafta Karadeniz’in hırçın dalgalarının pastırma yazıyla sakinlediği Ordu’daydım. Güzel Ordu Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği, bu yıl dokuzuncusu, “Mutluluk” temasıyla gerçekleştirilen Güzel Ordu Kısa Film Festivali için. Bu şehir, isminin önüne ‘güzel’ sıfatı konmadan anılmıyor. Bu sıfatı sonuna kadar hak ediyor. Sade ve iddialı bir güzelliği var. Festivali de şık bir broş gibi yıllardır sol göğsünde taşıyor.

İlk olarak 2017 yılında gerçekleştirilen Güzel Ordu Kısa Film Festivali, kısa filmlerin sinema izleyicisiyle buluşmasını hedefliyor. Kısa film yapımını özendirmeyi. Yeni sinemacıları desteklemek öncelikleri arasında. Sadece Karadeniz Ekonomi İşbirliği Örgütü’ne üye olan ülkelerin yarışmacılarına açık olan festivalin farklı kültürleri Ordu’ya tanıtmak gibi bir misyonu da var. Gelenekselleşme yolunda hızla ilerleyen festival, kısa filmlerin tartışıldığı verimli platformlara sahne oluyor. Özenli, özverili ve hayli profesyonel bir çalışmayla,

Yazının Devamı

Sahi kaybettiğimiz kimdi aslında?

19 Ekim 2025

2021 yılında, 31 Ağustos günü “An gelir Ferhan Şensoy ölür” dercesine ayrıldı aramızdan. Tiyatronun şiirinden düşen bir sonbahar dizesi gibi. O kadar erkendi ki. Yeni orta yaş kabul edilen 70’ine henüz girmemişken. Yapacağı daha çok şey varken. Neredeyse yarım asır boyunca tiyatrosuna konuk olmuş, evlerimize konuk etmiştik kendisini. Acımız büyüktü. Böyle büyük acıların ortasında kalınca, ilk günler kaybın derecesini tam kestiremiyor insan. Tahminleri kendi kişisel hikâyesi içinde sınırlı kalıyor. 1990’da Ses Tiyatrosu’nda “Ferhangi Şeyler” i izleyişim gelmişti aklıma misal. İnteraktif oyunda sahneden “Sen, sağ taraf üçüncü sıra orta koltukta oturan…” diyerek bana söz vermesinden korkup, gençliğin utangaçlığıyla, koltukta saklandığım mesela… Babamın inanmadığı konuşmalarda yüzünde müstehzi bir gülümseme, “Anlat anlat heyecanlı oluyor” deyişi. Kalem kâğıtla ilişkim başladığında, dili kullanmadaki maharetine hayran kalışım. Milyonlarca insan ve

Yazının Devamı

Eyüp’ün intikam yürüyüşü

12 Ekim 2025

Görmeyi merakla beklediğim filmlerden biriydi Murat Fıratoğlu’nun ilk uzun metrajı olan “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”. Geçtiğimiz yıl prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nin Orizzonti Bölümü’nden Jüri Özel Ödülü’yle dönmekle kalmadı. Hem Adana hem de Ankara Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü kazandı. Filmi bu hafta gösterime girdiği MUBI’de izleme fırsatım oldu.

Filmin kahramanı Eyüp, İzmir’de kendi işini yapma denemesinde başarısız olunca, memleketi Siverek’e dönüp, mevsimlik işçi olarak çalışmaya başlıyor. Film, uçsuz bucaksız domates tarlalarıyla açılıyor. Domatesler, kasalarla getirilip, alana boşaltılıyor. Tek tek kesilip, tuzlanıyor, kurumaya bırakılıyor. İşçiyle işveren arasında köprü olan dayıbaşı Hemme, işin her kademesinde işçileri denetliyor. “Patrondan daha patron” kalıbının tarımdaki karşılığı. İşverenin yanında, işçinin derdinden anlamayan bir kibir abidesi.

Güneşin altında, ağır çalışma

Yazının Devamı

Mustafa Kemal, Atatürk’le hesaplaşıyor

5 Ekim 2025

Dile kolay, bugüne dek 41 kitaba imza atmış Ayşe Kulin. Everest Yayınları’ndan çıkan yeni romanı “Aylardan Kasım, Günlerden Perşembe” de bu hafta kitap vitrinlerinde yerini aldı. Etti mi sana 42? Ne kadar büyük ne kadar zengin bir külliyat. Öyküden biyografiye, denemeden şiire, anı-romandan anlatıya… Edebiyatının kaleydoskopundan izlediğimiz rengârenk desenler, harflerle işlenmiş.

Konuları ve türleri farklı olsa da Ayşe Kulin kitaplarının belli ortak özellikleri var. Her şeyden önce sade ama çok şık Türkçesi. Ki çiçek dürbünündeki edebi desenler o Türkçeden alıyor rayihasını. Bir dil lezzeti ki okudukça iştah açan, hemen bitmesin diye ağır okumalarda salınan. Sonra kurduğu edebi yapının sağlamlığı. Uzun araştırmalar ve büyük bir çalışkanlıkla örülmüş. Hiç düşmeyen bir tempoda yaptığımız yüzlerce sayfalık yürüyüşler peşi sıra. Anlatısındaki meltem esintisi. Ardından gelen atmosfer. İlk sayfayı çevirir çevirmez dahil olunan. Bizi anlattığı

Yazının Devamı

Hayatta kalma azmi

28 Eylül 2025

İKSV’nin düzenlediği İstanbul Bienali zamanı şimdi. Yürüme mesafesindeki sekiz farklı mekânda gerçekleşen, “Üç Ayaklı Kedi” başlığını taşıyan bienale ilk ziyaretimi gerçekleştirdim. Sanat eleştirmeni, yazar, dijital kütür sanat yayını Sanatatak’ın kurucusu Ayşegül Sönmez’in rehberliğinde gezdiğim Zihni Han, Muradiye Han, Galeri 77 rotasında yollar ve bienal mekânları sanat izleyicileriyle doluydu. Genç, yaşlı, anne, baba çocuk, öğrenci, kadın, erkek… Hayli geniş bir profil. Görünen o ki, çok dikkat çeken bir bienalle karşı karşıyayız.

Bu ilginin ilk nedeni farklı bir bienal deneyimi yaşama heyecanı olsa gerek. Bienal, tarihinde İlk kez üç yıla yayılan bir kurguyla şekilleniyor. Christine Tohme’nin küratörlüğünü yaptığı bienalin iki sağlam teması var: Gelecek olasılıkları ve kendini koruma. Küratöre göre bienalde sergilenen eserler hayatta kalma azmiyle birbirine bağlanıyor: “Bizlere hayal gücünü beslemeye ve olasılık ufuklarını tasarlamaya dair kıymetli

Yazının Devamı

Coğrafya kader olmayabilir

21 Eylül 2025

Trabzon’un Of ilçesi Yukarı Kışlacık Köyü’nde 1945 yılında dünyaya gelir Prof. Dr. Ali Akyüz. Yoksul bir ailenin sekizinci çocuğu olarak. İlkokulda Köy Enstitülü öğretmeni, Marshall Yardımı kapsamında dağıtılan süt tozunu vermez öğrencilerine. Köyün sütü, yumurtası ne güne duruyordur?

İlk ve ortaokulu Of’ta tamamladıktan sonra Trabzon Lisesi’ne kaydolur Akyüz. İlk gün okulun başmuavini ile görüşür, yatılı okumak istediğini söyler. Yatılı bölümün dolduğunu öğrenince ısrar eder: “Ben yatılı okumak zorundayım, yoksa okuyamam”. Muavin sorar: “Peki velin kim olacak?”. Cevap verir Akyüz: “Kimse yok ki yanımda, siz olacaksınız”. O yaştaki kararlı ve azimli tutumuyla liseyi başarıyla bitirir. 1963 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazanır. Zeytinburnu’nda bir gecekonduda yokluk içinde yaşayarak mezun olur üniversiteden. Zonguldak Jandarma Birliği’nde tamamladığı askerlik görevinin ardından 1971’de İstanbul Tıp

Yazının Devamı

Alma olmak ya da olmamak

14 Eylül 2025

Ajda Pekkan’ın estetik ameliyatlarının çarpıcı sonuçlarını izlediğimiz bir yarım asrı geride bıraktık. Pekkan yüzüne yaptığı estetik müdahaleleri sürdürüyor. Sağlıklı yaşam ve sporla bedeni hep koruma altındaydı zaten. Sonuç 80’ine gelmiş, ifadesinden çok şey kaybetse de 60’a merdiven dayamış bir süperstar görüntüsü. O yarım asırda biz Ajda Pekkan’ı edilgin bir şekilde izlemekle yetindik uzun süre. Ama son 20 yıldır kadın, bizzat bu pratiğin içinde etkin özne olarak yer alıyor. Göz kapaklarının sarkıtları kesilip orijinaline uygun dikiliyor. Dudaklar, evlerden ırak; balon gibi şişirilmiş hâlde. Botoks ve dolgu, nemlendirici sürmek kadar sıradan hâle geldi. Tabii bunları yaparken zayıf olmak da şart. Her biri kadına dayatılan güzellik performansının bileşenleri. Ortaya çıkan görüntü başka bir yazının konusu. Ama şu bir gerçek ki, kadınlar giderek Ajda Pekkan estetiklerini geride bırakıyor. Bunu yaparken de 40’lı 50’li yaşlarını beklemiyor. 20’lerden itibaren dermatologların, estetik ve

Yazının Devamı

Heidi iyilik yapmaya devam ediyor hâlâ

7 Eylül 2025

Çocukluğumun vazgeçilmez iki çizgi filmi vardı: TRT’nin ilk kez 1970’li yıllarda yayınladığı “Heidi” ve “Şeker Kız Candy”. “Heidi mi, Candy mi?” sorusuna cevap vermem zor. İkisi de farklı yaşlarımı karşılayıp güzelleştirdi. Ama ilk göz ağrım Heidi’ydi. Durup geçmişe baktığımda, televizyon ekranının karşısında onu nasıl büyük bir dikkat ve neşeyle izlediğimi görebiliyorum. İsviçre Alpleri’ndeki kulübesinde dedesi Alphöi ile yaşayan o küçük kızın bana yoğun olarak hissettirdiği duygu özgürlüktü. Heidi, dağların arasındaki uçsuz bucaksız yaylalarda, üzerinde kırmızı jilesi, içinde sarı bluzuyla tıpkı ardı sıra gelen keçiler gibi çıplak ayakla dolaşırken yüzüne vuran serin rüzgâr ekran başındaki bana kadar eserdi. O yaştan başlayarak rüzgâr ve özgürlük akraba iki kavram oldu bütün hayatım boyunca. Diğer yandan çobanlık yapan Peter’le kurduğu arkadaşlığı da çok severdim. Güzeller güzeli

Yazının Devamı