Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Meslek hayatımın en içime dert olan söyleşisi 99’da Tomris Uyar’la yaptığımdır. Gayrettepe’deki evinde buluşmuştuk. İri yeşil gözleri, içi sulu çağla kıvamında. Bu kadar mı güzel olur? Gülüşü sıcacık. Kendisi şefkatli. Sohbeti tarifsizdi. Bir buçuk saate yakın konuşmuştuk. “Hayat yazılsa, inanılmaz fantastik bir öykü çıkar ortaya” demişti, Türk öykücülüğünün primadonnası. “Sokağa çıkıyorum bir sürü Madam Bovary, istemediğin kadar. Ama o trajik cesaretten yoksunlar” benzetmesiyle açıklamıştı insanın içine inmek kavramını. “Yazmasanız ölür müydünüz?” diye sormuştum, Sait Faik’e gönderme. “Yazmak var oluşumun odağı. Yazmazsam ölmem ama sürünürüm. O durumda benden hayır da gelmez, ölmeyi yeğlerim” diye yanıtlamıştı. Her cevabının altı kırmızı kalemle çizilesiydi. Başlığa şu sözünü saklamıştım: “İyi okur yalnız kalmaz”. Hayatta bundan daha kıymetli bir tespit olabilir mi?

Haberin Devamı

En çok da iyi okur oldum

Kaseti çözüp söyleşiyi teslim ettim. Ertesi gün gazeteyi bir açtım, sayfa değişmiş. Söyleşinin yarısı atılmış, yerine bir polemik haberi gelmiş. Başlığı korumuşlar ama başlığın yer aldığı soru/cevabı çıkarmışlar. Tomris Hanım’ın da pul kadar bir fotoğrafını koymuşlar. Ama ne çok üzülmüştüm. Özür dilemek için aradığımda uzun uzun beni teselli etmişti. “Ben orijinalini biliyorum, senin için rahat olsun; olur gazetecilikte böyle şeyler” diyerek. Zarafeti, serinkanlılığı, alçakgönüllülüğü, anlayışı ki hepsine öykülerinden aşinaydım, hayatının içinde de vardı. Ona bir kez daha hayran olmuştum.

Uyar’ın başlığıyla yalnızlık kilidini kırdım ben. O günden sonra, okumalarım geliştikçe, iyi kitaplar okudukça hiç yalnız kalmadım. Sonrasında ben hayatta en çok da iyi okur oldum.

İyi kitaplarla akrabalığımın son halkalarından biri geçtiğimiz hafta Doğan Kitap’tan çıkan Jehan Barbur’un yazdığı “Uyumsuza Notlar / Bir Tomris Uyar Kitabı”. Barbur’un, Tomris Uyar’ın “Gündökümleri”nden seçtiği alıntılara cevaplar yazarak, Uyar’a içini dökerek kendi “İçdökümleri”ni oluşturduğu öte yandan yazarın yakınlarıyla yaptığı söyleşileri derleyip onu kaleme aldığı, kolayca kan bağı kurulabilecek çok iyi bir kitap bu.

Haberin Devamı

Öncelikle, Tomris Uyar’a yapılan büyük bir haksızlığa son veriyor. Uyar’ın adının önüne konan “İkinci Yeni’nin gelini” gibi son derece eril ve ucuz bulduğum sıfatı yerle bir ediyor. Oğlundan başlayarak, tüm yakınlarının bu konudaki itirazlarını dile getirerek. En anlamlı saptamayı da gazeteci Zeynep Miraç yapıyor: “Hayatına -belki tesadüfen, belki taammüden- girmiş şairlerden yola çıkıp Tomris Uyar’ı tarif etmek ancak Tomris Uyar okumamakla mümkün olabilir”. O kadar haklı ki. Uyar’ı Ülkü Tamer ve Edip Cansever’le yaptığı evlilikler, Cemal Süreya’yla olan birlikteliği, Edip Cansever’le dostluğu üzerinden tanımlamak için, öykünün şahikalarında kalemiyle yaşamış ve var olmuş, yazmazsam sürünürüm demiş büyük bir kalemin tek satırıyla hemhal olmamak gerekir, onu hiç okumamak.

Müdanasız bir kadın     

Kitapta Tomris Uyar’ın incelikli dünyasının bilinen bilinmeyen birçok ayrıntısıyla karşılaşıyoruz. Bir elinin parmaklarına oje sürmüş tam ikincisine geçecekken ölen annesinin boyalı parmaklarını ‘yarım kalmasın’ diye silen, ölümünün hemen sonrasında ona nefesini üfleyerek canlanmasını dileyen acı dolu bir evlat. İlk çocuğu, sütünü emerken boğularak ölmüş, ikinci çocuğunu pırlanta gibi yetiştirmiş bir anne. Hasta kocasını son anına kadar pamuklara sararak bakmış bir eş. Neşeli, eğlenceli biri. Döneminin çok ilerisinde bir yazar. Kapısı marangozdan bakkala, şairlerden yazarlara herkese açık bir ev sahibi. Hayatın derdine, kederine alkol basmış bir ‘uyumsuz’. Çalışkan, sağlam, güçlü, işine kafa yormuş, müdanasız bir kadın. Ve çok daha fazlası.

Haberin Devamı

Ölememek güzel Tomris

Hem o kadını anlatıyor Barbur hem onunla dertleşiyor. Kendi var oluş sıkıntılarının en mahrem yanlarını Tomris Uyar’la cesurca paylaşıyor. Hayatla başa çıkmaya çalışırken verdiği büyük mücadeleyi de... Bir anlamda kendi manifestosunu yazıp, hem Tomris Uyar’a hem okura sunuyor. Hüzünle, bir o kadar da sevinçle: “Her gidişin uyandırdığı yeni ihtimaller, başıboşluk, sorumluluk, sorunsuzluk, ölememek güzel Tomris ve sabahları ‘Ölmedim!’ demek! İçine akan yaşamak güzel. Yaşamak ki her şeyiyle hırpalanmak”.

Benim akraba-i taallukat içinde yerini aldı Jehan Barbur’un kitabı. Böyle kitaplar oldukça... Kim korkar hain yalnızlıktan?