Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

18 Şubat 1931’de Ohio’ya bağlı Lorain’de dünyaya geldi Toni Morrison. Wofford Ailesi’nin dört çocuğunun ikincisi olarak, Chloe Anthony adıyla. Okul yıllarında arkadaşları Chloe ismini telaffuz etmekte güçlük çekince, ikinci adını kısaltıp kendine Toni demeye başladı. Edebiyatla ilişkisi ailesi sayesinde kuruldu. Hikayelere bayılıyordu; hikaye anlatıcılarına da. Lorain Lisesi’ni dereceyle bitirdikten sonra üniversite öğrenimi için Washington’daki Howard Üniversitesi İngilizce Bölümü’nü tercih etti. Yüksek lisansını Cornell Üniversitesi’nde yaptı. Tez konusu Virgina Woolf ve William Faulkner’dı. Sonrasında Texas Southern Üniversitesi’nde ders verdi. 1957’de İngilizce öğretmenliği için Howard Üniversitesi’ne geri döndü; orada Jamaikalı mimar Harold Morrison ile tanıştı. Evlendiler, iki çocukları oldu. 1964’te eşinden boşanıp, üniversitedeki görevinden ayrılan Morrison, iki küçük çocuğu ile birlikte New York’a taşındı. Random House’da editörlük yapmaya başladı. Gerçek bir bibliyofildi, ait olduğu işi bulmuştu. Bütün derdi iyi bir okur olmaktı aslında. Yazılması gereken her şeyin zaten yazıldığını düşünüyordu. Ama ne var ki, siyahları anlatan kitaplarda aradığı samimiyeti bulamıyordu. Sonunda okumak istediği kitabı kendisi yazdı: “En Mavi Göz”. Amerikan ırkçılığını, siyahların yaşadığı mezalimi en iyi anlatan yazarların başında gelen Toni Morrison, bu çok dokunaklı ilk romanında, Pecola adlı siyah bir kız çocuğunun güzellik dayatması konusunda rengi yüzünden yaşadığı acıyı anlattı. Herkes tarafından aşağılanan Pecola’ya göre gözleri mavi olursa her şey yoluna girecekti. İnsan ve toplum psikolojisini romanlarında büyük bir maharetle işleyen Morrison’ın bu romanı yazarın şiirsel üslubu ve edebi derinliğiyle bir ilk kitaptan çok daha fazlasıydı. Onu  “Sula” ve “Solomon’un Şarkısı” izledi. Artık edebiyatçı olarak tanınmaya başlamıştı. Kendi ırkının yaşadıklarını, görkemli edebiyatı içinde, dilin tüm çeşnisini kullanarak, lezzetin doruğunda bir üslupla anlatmaya devam etti. Siyahların yaşadığı hayata dair sertlikleri sakınmadan, olanca acısıyla kaleme alıyor, bunu öyle bir ustalıkla yapıyordu ki, edebi haz, anlatının sızısıyla karışıp okuru allak bullak ediyordu.  Ama ağırlık yapmadan, ajite etmeden, edebiyattan hiç vazgeçmeden.

Haberin Devamı

Teşekkürler Toni Morrison

Haberin Devamı

Dördüncü romanı “Sevilen” ile Pulitzer Ödülü’nü kazandı Morrison. İnsanı okurken yerine mıhlayan, nefesini kesen, kalbine kağıt kesikleri atan Sethe’in hikayesi. Bir çiftlikte köle olarak çalışan siyahi Sethe. Çiftlikten dört çocuğu ile birlikte kaçışı. Yakalanacaklarını anlayınca köle olmasınlar diye onları öldürmeye karar veren. Annelik vicdanı ve kadın oluşla yapılan edebiyat tarihinin en büyük hesaplaşmalarından biri. Kitap 1998 yılında Jonathan Demme tarafından filme çekildi, Sethe’i Oprah Winfrey oynadı.

Toni Morrison tarihler 1993’ü gösterdiğinde bir başka tarihi başarıya daha imza attı. Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk Afro-Amerikan kadın yazar oldu “Yaratıcı gücü ve şiirsel anlatımının damga vurduğu romanlarında Amerikan gerçeğinin yadsınamaz bir yönüne hayat verdiği için”. 2012 yılında Özgürlük Madalyası Ödülü’nü Başkan Barack Obama’nın elinden aldı. 10 roman, çok sayıda makale, çocuklar için oyun, opera librettosu… Onun asıl özgürlüğü kâğıt ve kalemle kurduğu ilişkiydi belki de. Kitaplarını kalemle yazan, kalemini kalbiyle açan yazarlardandı.

Haberin Devamı

Sadece siyahların değil, kadın varoluşunun da benzersiz ve güçlü seslerinden biri olan Toni Morrison’ı bu hafta 5 Ağustos’ta kaybettik. 88 yaşındaydı. Her ölen kadar erkenciydi. Haberi aldığım akşam salonumdaki fotoğrafına baktım uzun uzun. İnsanın sevdiği yazarlardan birini kaybetmesi tuhaf bir duygu. Biri elime bir yalnızlık tutuşturur, bildiklerimin hiçbirine benzemeyen. Alev ateş, taş gibi ağır. İçeri geçtim, kütüphanemdeki kitaplarını çıkardım raflarından. Sırtlarını okşadım. En çok da gözü yaşlı “Katran Bebek”in. “Aşk”ın. “Sula”yı çekti canım. Büyüleyici dilinde teselli bulma gayretiyle gece yarısına kadar okuyup bitirdim. Nobel konuşmasında ”Ölüyoruz. Hayatımızın anlamı bu olabilir. Ama dil ‘kuruyoruz’. Hayatımızın değeri ise bu olabilir” demişti. Bir dil kurmak. Bunu öğrendiğim yazarların başında gelen Morrison’a hem bu yüzden hem de kitapları sayesinde hayatıma, kadın ve yazar olma bilincime kattığı değerler için teşekkür ettim.