Skor tabelasındaki rakamların bu kadar yüksek olduğuna bakıp, aldanmayın. Sayı yarışına girişen iki takımın zenginleştirdiği skor sadece savunma fukarılığının bir ürünüydü. İki takımın potalarını rakiplerine centilmence açmaları, seyir zevki açısından güzel ancak, basketbol kalitesi adına da bir o kadar kötüydü.
Ülkerspor, kadro genişliğini ve Harun Erdenay avantajını maçın dördüncü periyodundaki ilk üç dakika içinde kullanarak, adeta karşılaşmayı 180 saniyede bitirdi. Oyunun kritik anlarında sakatlanan Kemal’in yokluğu, Galatasaray adına önemli ölçüde hissedildi. 17 sayıyla ilk yarının en skorer ismi olan Kemal Tunçeri’nin eksikliğinde Şemsettin Baş ve ABD’li Herren’in çabası, Sarı - Kırmızılılar’ı oyunda sıcak tuttu.
Ülkerspor’da erken faul problemine giren Quadre Lollis’e rağmen son çeyrekte Harun’un liderliğine pota altından Bud Eley de eşlik edince maçın rengi belli oldu. Oyuna ilk beş başlayan Asım Pars, kafasına "Neden Asım?" sorusu takılanlara, dün "Çünkü ben istersem iyi bir pivot olduğumu gösteririm" yanıtını verdi.
Galatasaray’da dün sahada yadırgadığım bir - iki şey vardı. Polonyalı pivot Wilangowski’yi Sarı - Kırmızılı takıma kimin, hangi amaçla aldığını inanın çok merak ettim. Sezon başından beri sayı yükünün bir kısmını sırtlayan ABD’li Mosoley’in dışlanmasına neden olan bu garip oyuncunun iyi bir pivot olmadığını anlamak için oynamasına bile gerek yok. İlk bakışta basketbolcu görüntüsüne sahip olmadığı kolaylıkla anlaşılabilen bu oyuncu hakkındaki şüphelerim, izleyince tamamıyla netleşti. Kenarda oturan Tamer’den hiçbir artısı bulunmayan Polonyalı pivotu, Mosoley’e tercih eden zihniyet, sakın dün sayı yarışı şeklinde geçen Ülker yenilgisine üzülmeye kalkmasın.