Gül Mutlu Eskihancılar

Gül Mutlu Eskihancılar

gulmutlu.eskihancilar@gmail.com

Tüm Yazıları

Trafikte kırmızı ışıkta duruyorum; daha yeşile dönmeden, turuncu yanar yanmaz hemen arkamdaki araç korna çaldı; hem de uzunn uzunn... Kader bu ya bir sonraki trafik ışıklarında da arkama düştü. Yine aynı şeyi yaptı; turuncu yanar yanmaz bastı kornaya deli deli. Aslında bu tip korna bağımlısı olan bir sürücüyle ilk kez karşılaşmıyorum. Olur olmaz yerde kornaya yüklenen bir sürü bağımlı var. Eminim, siz de bunların gazabına uğruyorsunuzdur.

Özellikle büyük metropollerde çok var bu tiplerden. Bir acele, bir telaş… Bodrum; nüvesinde telaş olan söz konusu bu girdaba elini kolunu henüz tam anlamıyla kaptırmış değil. Hal böyle olunca, bu tür bir olayla karşılaştığında da şaşkınlığını gizleyemiyor insan.

Haberin Devamı

Hayatın merkezinde telaş var. İşte telaş, okulda telaş, trafikte telaş, evde telaş, alışverişte telaş… İster bol vaktin olsun ister dar; ortada hep bir telaş var! Yüzyılımızın en kuvvetli ironilerinden biri işte bu telaş hali. Bir yerlere, bir şeylere yetişme çabasıyla hayatı yakalamak isterken asıl kaybeden biz oluyoruz. Baharda açan çiçeklerin güzel kokusunu alamadan, kışlara geçiyoruz. Sonbaharın renklerine doyamadan, yazlar yaşıyoruz. Üstüne üstlük bir de içinde bulunduğumuz mevsimden sıkılıp bir sonrakini istiyoruz. Daha sonra da, “Ne de çabuk geçti mevsimler, hayatımdan 1 yıl daha geçti.” diye hayıflanmaya, sitem etmeye başlıyoruz.

Hızlı yaşam içerisinde artık hayatımız robotik bir hal aldığı için, şöyle bir es verip nereye koştuğumuzu, neyi ve ne için yaptığımızı sorgulamamıza engel oluyor. Günümüzde zihinsel yorgunluk, fiziksel yorgunluğun bir adım önüne geçmiş ve birçok başka hastalığa zemin oluşturmuş durumda. Beynimizde sürekli arka planda çalışan bir sistem ve yetiştirilmesi gereken yığınla iş var. Hep bir şeylere yetişme telaşımızdan, asıl yaşamamız gerekenlere geç kalarak, aslında hayatı ıskalıyor olduğumuzun farkına çok geç varıyoruz. Ne zamanki hayatımızda bir travma oluşuyor, ruhumuz ve bedenimiz bu hızı artık taşıyamaz hale geliyor, işte ancak o zaman mecburen durup düşünmeye başlıyoruz. Çoğu zamanda bu işler geçmişe dönük bir pişmanlıkla sonuçlanıyor. Keşke durup bu kadar hızlanmasaydım dediğimiz oluyor. İşte o zaman, bohçamızda biriken “keşkeler” bir bir gün yüzüne çıkıyor. Geçmiş olsun!

Haberin Devamı

Bir acele bir telaş

Size sesleniyorum

Kent oyuncularının kurucularından, sinema ve tiyatro oyuncusu, seslendirme sanatçısı, Türk tiyatrosunda tek kişilik oyunların virtüözü Müşfik Kenter’in çok beğendiğim bir yazısını paylaşmak istiyorum. Dostluğu, arkadaşlığı, vefa duygusunu, yardımseverliği, erdemliği, aşkı, barışı ve sevgiyi arayanlara selam olsun.

***

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?

Hiç vaktiniz yok, ‘Fast live’, ‘Fast food’, ‘Fast music’, ‘Fast love’…

Dikte ettirilen ‘yükselen değerler’, ‘in’ ler, ‘out’ lar…

Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.

Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum!

Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?

Haberin Devamı

Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?

İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?

Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?

Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?

Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?

Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?

Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?

Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?

Bilgi toplumu oldunuz da duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?

(Müşfik KENTER)

Bir acele bir telaş