Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 2. kez Cumhurbaşkanı seçilerek iki aşamalı iddiasının birinci ayağını kazanmış durumda. İddiasının ikinci ayağı olan meclis seçimlerinde de mutlak galibiyete sanki ulaşmak üzere. Macron’un ağırlıklı olarak tarzını, zaman zaman da politikasını eleştirmedim değil. Ancak yeri geldiğinde hakkını teslim etmek gerekiyor.

Macron birinci döneminde kibirli, başının dikine giden bir lider portresi çizdi. Vatandaşlarına karşı ‘üstün’ bir üslup sergiledi. Yakın çalışma arkadaşlarının kendini beğenmiş, kimi zaman küstah tavırları da Fransa’da kamuoyu nezdinde eleştiri konusu oldu. Ancak Macron, iki turlu Cumhurbaşkanı seçimlerinde aşırı sağ, yabancı karşıtı Ulusal Birlik partisi lideri Marine Le Pen’e karşı kazanabilmek için bir açılım politikası gerçekleştirmek mecburiyetinde kaldı. Nitekim siyasi söylemini merkez sağ politikalarla sınırlamadı. Sosyal Demokrat ve Cumhuriyetçi sağ fikirlere de açıldı. İpi de bu sayede yeniden göğüsledi. Macron şimdi de meclis seçimlerinde çoğunluğu elde etmek üzere bir yarışa hazırlanıyor. Bu çerçevede açılım politikasını kabine üyelerinin seçimine de yansıttı.

Haberin Devamı

Macron, başbakanlık koltuğuna Sosyalist Parti’ye yakınlığıyla bilinen Elisabeth Borne’u atadı. Borne, 1. Macron döneminde Çalışma Bakanı olarak görev almıştı. Borne da cuma günü hükümetinin yeni kabine üyelerinin isimleri açıkladı. Kabine üyeleri arasında Macron’un en güvendiği isimler yer almıyor değil. Örneğin hükümet sözcüsü Gabriel Attal, bütçeden sorumlu devlet sekreteri olarak atandı. Ekonomi ve Maliye Bakanı Bruno Lemaire görevinde kalıyor. Ancak görev kapsamına Fransa’nın endüstriyel egemenliği de eklenmiş durumda. Zira AB’nin stratejik otonomisi konusunda sınırlı bir başarı elde eden Macron, egemenlik konularını ulusal düzeye indirgemiş durumda. Macron açılım politikasını sağ cumhuriyetçiler ile sol ve sosyal demokratlara genişlettiğini gösteren atamalar gerçekleştirmiş. Nitekim Cumhuriyetçi sağ partinin önemli bir ismi olan eski Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın bakanı ve eski sözcüsü Catherine Colonna’yı Dışişleri Bakanı olarak atadı.

Haberin Devamı

Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna da Sosyalist partinin çizgisine çok yakın, laik ve cumhuriyetçi Pap Ndiaye’yi uygun gördü. Bu sayede Macron, seçimlerin ikinci turunda kendi seçmen kitlesi dışında oy veren tüm siyasi akımların mesajlarına da kulak astığını göstermiş oldu. Bu hassasiyetleri kaale aldığını gösteren Macron, bu hamlesinin meyvelerini meclis seçimlerinde elde edeceğini düşünüyor ki, kamuoyu araştırmaları, meclis aritmetiğinin Macron’un lehine olacağını gösteriyor. Macron’un yeni kabinesinin Paris-Ankara ilişkilerine yansımasını değerlendirmek için çok erken. Ancak ihtiyatlı bir iyimserlik sergilenebilir.

Sessiz yakınlaşma

Fransa ile Türkiye arasında çalkantıdan uzak, sessiz işleyen, ancak etkili olan bir yakınlaşma süreci yaşanıyor. Macron ikinci kez seçildikten sonra ilk kutlayan lider Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Seçimden hemen sonra biraz dinlenmeye çekilen Macron, Ukrayna savaşından dolayı ABD Başkanı Biden, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’le görüşmedi değil. Ancak bunlar, istirahat dönemi esnasında yapılan acil görüşmelerdi. Resmi görevine döner dönmez aradığı ilk lider ise Erdoğan oldu. Elysée Sarayı da bu görüşmeyi Twitter hesabından duyurdu. Türkiye-İtalya ve Fransa arasında savunma alanında ‘Eurosam-T’ projesi çerçevesinde işbirliğini artıracağını duyuran yine Macron oldu. Yetmedi. Macron, Ukrayna’ya gönderilecek olan insani yardım konusunda Türkiye ve Yunanistan’la ortaklaşa bir şekilde çalışacağını duyurdu.

Haberin Devamı

Nitekim NATO nezdinde de Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’le yaşadığı ikili sorunlarda Ankara’nın meşru kaygılarına NATO’nun çözüm bulması gerektiğini dile getiren Fransa, Türkiye’nin ihtiyaç duyması halinde yardımcı olabileceğini de dile getirdi. Zira, İsveç ve Finlandiya ile aynı türden olmasa bile sorun yaşayan tek müttefik Türkiye değil. Macron’un dönüşümü ve değişim sinyali, sadece Fransa’da değil, AB ve NATO’da da yeni dinamiklere neden olabilir. Yeter ki Macron, alçak gönüllülüğünü devam ettirsin ve meclis seçimi sonrasında zafer sarhoşluğuna bürünmesin.

2. Macron hükümeti ve siyasi dinamik

Hollanda, ‘Nokia-gate’ ve parlamenter demokrasi

Hollanda Başbakanı Mark Rütte, ‘hasislikten’ kaynaklanan bir skandala neden oldu. Hasislik diyorum çünkü hakiki bir liberal olarak Mark Rütte kamu maliyesinde ve kamu harcamalarında çok dikkatli davranıyor. Nitekim başbakan olarak tutumlu olduğunu göstermek amacıyla cep telefonu olarak eski bir Nokia modelini kullanıyor. Skandala neden olan da zaten bu telefon. Aslında telefonun kendisinden çok belleğinden kaynaklanıyor. Zira Rütte’nin kullandığı telefonun belleği çok sınırlı. Hal böyle olunca, zaman zaman telefonuna gelen mesajları silmek mecburiyetinde kalıyor aletin belleğinde yer açmak için!

Oysa Hollanda ulusal güvenlik kanunlarına göre başbakanın kullandığı cep telefonuna gelen hiçbir mesajı silmemesi gerekiyor. Mesajlar silinmeden mutlaka bir örneğinin kopyalanması gerekiyor. Rütte ise telefonunun belleğinde yer açıp mesaj almaya devam edebilmek için bazı eski mesajlarını sildi. Silmiş olduğu mesajlar da Kovid krizi esnasında telefonuna gelen mesajlardan oluşuyor. Devlet skandalına dönüşme yoluna giren olayı önce Volkskrant gazetesi duyuruyor. Duyurunun ardından konu muhalefet partileri tarafından meclisin gündemine taşınıyor. Rütte ise, milletvekillerini bilgilendirerek, cep telefonundan silmiş olduğu mesajların önemsiz olduğunu hatırlatarak, bütün kayıtların hem devletin güvenlik birimlerinde, hem de yasa gereği telefon operatörlerinde yer aldığını ifade ederek bu mesajların kayıtlarını operatörlerden talep edip, meclise sunup, devleti israfa sokmak istemediğini dile getirdi. Yetmedi, muhalefetin gensoru önergesine cevaben de yüce meclisin kararına saygı göstereceğinin altını çizdi. Neticede muhalefetin gensoru önergesi oy çokluğuyla reddedildi. Rütte, sağduyunun bir simgesi ve kamuoyunun görüşünü yansıtan parlamenter demokrasi sayesinde görevini sürdürmeye devam ediyor.