Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dün 175 kurum adına yayımlanan bildiride Milliyet ve TÜTAV adına benim de imzam var. Yaşamımın en doğru olduğuna inandığım temsil görevi ve duruşlarımdan biri bu.
1963’ü anımsıyorum... AB’nin o zamanki adı Ortak Pazar’dı. Üyeliği öngören tarihi Ankara Anlaşması’nı imzalamadan önce, dönemin Başbakanı İsmet İnönü, kafasındaki şu sorulara cevap arıyordu:
"Acaba bu anlaşma kapitülasyonları geri getirir mi? Türkiye yeniden kapitalist ülkelerin sömüreceği bir pazar durumuna düşer mi?"
Ülkeyi işgalden kurtaran ve Cumhuriyet’i kuran Atatürk’ün sağ kolu... İnönü Zaferleri komutanı ve Türkiye’yi bağımsız devlet olarak kabul ettiren Lozan Anlaşması’nın müellifi İsmet Paşa’nın, ülkesi üzerine titreyen bu duyarlılığı doğaldır.
Sorularına bütün güvenceleri aldıktan sonra 12 Eylül 1963’te AB (Ortak Pazar) ile anlaşmaya imzayı atmıştır.
O gün Ankara Hukuk öğrencisi ve Akis dergisinde çiçeği burnunda bir gazeteci olarak tarihi imza törenini izledim.
Çizilen 20 yıllık geçiş süreci nasıl da uzun görünmüştü gözüme!
Nasıl tahmin edebilirdim ki... Öngörülenin üzerine bir 20 yıl daha eklenecek ve tam üyelik tarihi hâlâ belirsizlikte kalacak.
Bunun nedeni... İsmet Paşa’nın çocuğu yaşındakilerin, şimdilerde torunu yaşında olanların, onun cesaretini, sağduyusunu, kararlılığını gösterememiş olmaları.
Gençlik nüfus kâğıdında değil, kafada ve yürektedir.
O nedenle İsmet Paşa’dan söz ederken "ak saçlı delikanlı" deyimi kullanılırdı.

Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve DP’nin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da, AB bağlamında göz yaşartıcı devlet adamlığı örneği vermişlerdir.
27 Mayıs İhtilali’yle devrilen ve Yassıada ihtilal mahkemesinde idama mahkûm edilen Bayar ve Zorlu, Eylül 1961’de Deniz Kuvvetleri’ne ait bir motorla İmralı Adası’na götürülmekteydiler. Orada asılarak hüküm yerine getirilecekti.
Ama kılları kıpırdamıyordu.
Yolda bir ara Celal Bayar ve yanı başındaki Fatin Rüştü Zorlu arasında şöyle bir konuşma geçer:
"Fatin Bey..."
"Emredin beyefendi."
"Bana şu Ortak Pazar’ı bir defa daha etraflıca anlatabilir misiniz? Yolumuz uzun. İyice konuşabiliriz. Türkiye’ye faidesi var mı? Bu birliğe girmemizin mahzurları (sakıncaları) neler olabilir?"
"Başüstüne... Arz edeyim beyefendi. Ben Türkiye’nin Ortak Pazar’a girmesinin kaderimizi değiştireceği ve çok hayrımıza olacağına inanıyorum. Epeydir temaslarım sürüyor........"
Ve yaşamlarının son saatlerini sürdüren iki idam mahkûmunun Yassıada’dan İmralı Adası’na deniz yolculuğu, böylece AB ve Türkiye eksenli konuşmaya kilitlenir. Sanki idam sehpasına değil, diplomatik toplantıya gitmektedirler.
Deniz taşıtı komutanı, diğer denizci subaylar, astsubaylar ve askerler, gözlerine, kulaklarına inanamazlar.
Sonunda, İmralı’ya yaklaşırken Bayar "Çok teşekkür ederim Fatin Bey. Anlattıklarınızdan sonra, ben de Avrupa’nın dışında kalmamızın yanlış olacağına inandım. İnşallah Türkiye’yi yönetecek olanlar, bu imkânı ziyan etmezler" mesajını verir.
Ne dersiniz?
Onların çocukları ve torunları yaşındaki daha sonraki kuşak siyasetçileri "imkanı ziyan ettiler mi?"

İşte o nedenle AB’ye tam üyelik için tarihi şansın bir kez daha ıskalanmaması için 175 sivil toplum örgütü adına konulan tavrı ve yayımlanan bildiriyi yürekten alkışlıyorum.
Onlara 175 dev adam bile - kendimi ilk kez böyle bir tanımda hissediyorum - denebilir.
Dar tabanlı, sığ, ufuksuz siyaset hesaplarının üstüne çıkarak, gelecek nesilleri ve Türkiye’nin çağdaşlık projesini kucaklamaya çağrıdır bu.
Liderler zirvesine toplumun sesi duyurulmakta.