Bu hükümetin uzatmaları oynadığı görülüyor, ama "bir seçim neyi değiştirecek ki?" sorusu karanlıkta.
Parçalanmış bir Parlamento, eski yüzler, liderler tarafından atanmışcasına listelere konulan milletvekilleri, liderlerin işaretine göre Parlamento'da kalkacak eller...
Krizi katsayıyla derinleştiren bu umutsuzluktur.
Işın Çelebi'nin öncülüğünde DSP, DYP, ANAP milletvekilleriyle bağımsızlardan 23 imzayı taşıyan "Seçim ve Siyasi Partiler Yasası değişiklik önerisi", bir ışık gibi algılanabilir...
Öneriler şöyle:
Milletvekili listeleri, başkanın adamlarından oluşan örgüt tarafından belirlenir.
Yeni yasa değişikliği önerisinde ise "adayları, partilerin kayıtlı üyelerinin doğrudan seçmesi" öngörülüyor.
Parti üyelerinin kaydı ve ön seçimi de bilgisayar ortamında, hakim denetiminde gerçekleşecek.
Ama... Liderler, örgüt aracılığıyla ön seçimi bile kendi "taht" alanlarına müdahale gibi görüyorlar...
Listelerdeki milletvekili sıralaması, doğrudan genel merkezde genel başkanların kalem oynatmalarıyla oluşuyor.
Yani... Bir çizik, bir siyasi hayat...
Aslında... Örgüt boğuşmalarına giremeyecek olan kendi alanlarında uzman değerlerin de listelerde yer almaları için liderlere olanak tanınmalı.
Yasa önerisinde bu amaçla, liderlere yüzde 5 kontenjan tanınıyor.
Ancak... Kontenjan adaylarının isimleri, seçim bölgeleri ve listede kaçıncı sırada yer alacakları ön seçimden 10 gün önce genel başkan tarafından açıklanmış olması gerekiyor.
Böylece dik kafalı adayların ön seçimlerle ilk sıralarda yer almaları halinde, onları çizip yerlerine kontenjan adayı koyarak "rendeleme" kozu, liderlerin elinden alınmakta.
Peki... Okuma yazma bilmeyen seçmenler ne yapacak?
Belki de "oy kullanma odasına okuma yazması olan refakatçiyle girme" olanağı sağlanır.
Yahut "oy pusulasında her adayın fotoğrafı olur."
Seçimler, 6 milletvekilinden oluşan dar bölgelerde yapılacak.
Küçük illerde az sayıda seçmene karşılık, İstanbul gibi büyük kentlerde "çok sayıda seçmene 1 milletvekili düşmesi" gibi bir adaletsizlik, "nüfus + seçmen sayısı, bölü 2" formülüyle büyük ölçüde gideriliyor.
Fark azalıyor.
Bunun yararı, küçük yerleşim birimlerindeki radikal partilerin daha fazla milletvekili çıkarmalarını ve kentlere dayalı merkez partileri aleyhine olan dengeyi sağlamaktır.
Ayrıca... İttifaklara da yer veriliyor. Her parti, bir ittifak grubu oluşturarak seçimi kazandığı taktirde hangi koalisyonda yer alacağını açıklayarak seçime giriyor.
Böylece "barajı aşma sorunu" da ittifak oyları dikkate alınarak aşılıyor.
Peki... Seçimler, Fransa'da olduğu gibi 2 turlu yapılsa ve birinci turda yüzde 50'yi aşan bütün illerde, bütün seçim yörelerinde milletvekilleri seçilmiş sayılsa... İkinci turda ittifaklar seçime girse nasıl olur?
Ama... Sakıncaları var.
Örneğin HADEP, G.Doğu'da daha birinci turda 60'ın üzerinde milletvekili çıkarabilir ve "diğer patilerden hiç milletvekili çıkmaması" gibi yanlış bir görüntü çizebilir.
HADEP, G.Doğu'da bağımsız milletvekilleriyle girse gene 20 - 30 milletvekili çıkaramaz mı?
Çıkarır. Ama... Böylece hem Parlamento'da temsil edilmiş olur, hem de HADEP'le hiçbir partinin ittifak yapmaması gibi bir sakınca ortadan kalkmış bulunur.
Ve nihayet... "Genel başkanların 3 dönemden fazla görev yapmamaları" ilkesi...
Neredeyse "hayat boyu genel başkanlık" manzaralarının çizildiği Türkiye'de, 3'er yıllık kongre dönemini kapsayan 9 yıllık görev süreleri, bir sınırlamadır.
Keşke yasaların ötesinde siyaset ilkelerinin gereği "çekilmeyi bilmek" geleneği de oluşsa...