TSK yasasındaki, askere “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi” veren 35’inci maddenin kalkması “sembolik” önemdedir.
Demokrasinin üzerindeki gölgenin giderilmesidir.
Doğrusu da bunu yapmaktır.
Ama...
“Sembolik” oluşunun bir kanıtını hatırlatayım.
35’inci madde TSK yasasına 1961’de konulmuştu.
27 Mayıs 1960 ihtilali böyle bir madde olmadığı halde yapıldı.
Yani...
35’inci madde ne bir askeri müdahalenin “hukuki gerekçesi” olabilir, ne de “engelleyicisi”.
12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra bir söyleşimizde 7’nci Cumhurbaşkanı ve İhtilal Konseyi Başkanı Kenan Evren’e sormuştum:
“İhtilali fiilen başlatan düğmeye bastığınızda dönemin Başbakanı Süleyman Demirel bir kararname çıkartarak sizi ve İhtilal Konseyi’nin 3 kuvvet komutanıyla Jandarma Genel Komutanı’nı emekliye sevk ettiğini açıklasaydı, kararnameyi Cumhurbaşkanı vekili olarak İhsan Sabri Çağlayangil de imzalasaydı” ne yapardınız?
Cevabı “Hiçbir şey değişmezdi. Kararını vermiştik, dönüşü yoktu” olmuştu.
Yani... 35’inci maddenin esamesi bile okunmazdı anlaşılan.
2013 Türkiye’sinde de 35’inci madde kalmış, kalmamış önemi sadece semboliktir.
Türkiye artık “askeri ihtilallerin” ülkesi değil.
Kimse bunu istemez, aklından bile geçirmez.
O tür şeyler artık gerilerde kaldı.
MISIR AYNALARI
MISIR‘da “askeri darbe” haberlerini okurken, görüntülerini izlerken zaman tünelinde geçmişe yolculuk yaptım.
Bir Avrupalının “Türkiye’deki askeri ihtilallere” o yıllarda hangi gözle baktığını Mısır görüntülerinde birebir hissettim.
Batılının nazarında “arkaik” bir toplum olduğumuzun fotoğraflarıydı bunlar.
Ben de Mısır görüntülerine işte bu gözle bakmaktayım.
Bütün dünya “Mısır’da ılımlı İslam demokrasisi” kuruluyor diye düşünürken bir bakıyoruz asker “muhtıra” vermiş, “48 saat içinde anlaşamazsanız, tepenize bineriz” demiş.
Ocak 1980’de dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e, Genelkurmay Başkanı ve komutanlar tarafından verilmiş olan mektupla nasıl da benziyor.
Bir başka anı...
12 Eylül 1980 darbesinden sonra Anayasa Mahkemesi üyeleri ihtilali yapan komutanlara ziyarete gitmişler, “başarı dileklerini” sunmuşlardı.
Peki, Mısır’da darbe yapan askerin, “geçici cumhurbaşkanı” ilan ettiği kişi kimdir?
Mısır Anayasa Mahkemesi Başkanı!..
Bu da “dramatik” benzerlik.
Mısır en iyi ihtimalle 33 yıl önceki Türkiye düzeyinde.
Bence öyle bile değil.
Mısır’ın bütün demokrasi deneyimi sadece 1 yıllık.
............................
Mısır’daki darbeciler de, ne yazık ki -hiçbir şekilde onaylanamaz- darbeye çanak tutan Mursi ve Müslüman Kardeşler yönetimi de bir “sorun yumağı...”
Tıpkı Hümeyra’nın “Bir kördüğüm ki içim, çözdükçe dolaşıyor” dizesindeki gibi Mısır’da her şey bundan sonra “çözdükçe daha da dolaşacak.”
Görüntü öyle...
Firavunlardan bu yana 7 bin yıllık otoriter yönetim geleneği tek bir “bahar”la değişmiyor.
ŞEFFAF ODA PROGRAMINDA CEMİL ÇİÇEK'E TÜRKİYE GÜZELİNDEN SİYASET SORULARI
2’NCİ ÇİÇEK DÖNEMİ
BU dönem Şeffaf Oda’nın ilk programında konuğum TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ti.
Telefonla davet ettiğimde, daha cümlemi bitirir bitirmez “geleceğim” dedi.
“Hangi günlerim müsait bakıp, bildiririm” diye ekledi.
5 dakika sonra çekim gününü ve saatini kararlaştırmıştık.
Boğaz’daki Portaxe adlı çekim mekânına bir saat erken geldi.
Basın danışmanının fısıldadığına göre “Meclis başkanları sadece TBMM binasında programa çıkarmış. Başka mekânlara gidilmezmiş. Benim programa bir istisna yapmış.”
Teşekkür ettim “Böyle bir kural olduğunu bilseydim Ankara’ya gelirdim” dedim.
Çelebi gülümseyişiyle “Şeffaf Oda’nın özelliği, deniz kenarında, Boğaz manzarasında çekim yapması.
Bunu bildiğim için memnuniyetle geldim” cevabını vermişti.
Konfüçyüs, “Tevazu, erkeğin ziynetidir” der.
Programda Çiçek’in de sevdiği Türk musikisiyle keyifli bir söyleşi olmuştu.
Olay...
Meclis Başkanı Çiçek’in zarif ve mütevazı kişiliğini yansıtan örneklerden biridir bu...
ÇÖZÜM MİMARI
CEMİL Çiçek’in TBMM Başkanlığı’na ikinci kez seçilmesi şu zor süreçte bir “emniyet sübabı” olarak görülmeli.
Özal ekolünün siyasetçisidir.
1 dönem belediye başkanlığı...
5’i üst üste olmak üzere 6 dönem milletvekilliği...
Bakanlıklar...
4 yıl başbakan yardımcılığı...
Hükümet sözcülüğü...
.....................
Üstlendiği her görevi başarı hikayelerine dönüştürmüştür.
İnsan ilişkilerinde dost sıcaklığı hissedilir.
Genel Kurul’da birbirine giren siyasi partileri uzlaşma komisyonlarında ustaca bir araya getirmiştir.
İçtenliği kelimelere yansıdığı için hitabeti inandırıcı ve etkili olur. “Açık sözlülüğü” batmaz, güven verir.
Gösterişi, tantanayı sevmez, sadeliğinde hikmet vardır.
Sabırlıdır.
Görünmez ama hissedilir kadifeyle sarmaladığı disiplinini, çalışma temposunu ekibine ve Meclis bürokratlarına da yaymıştır.
“Yeni anayasa” yapımını da -bütün olumsuzluklara karşın- hayata geçirebilecek mucizeden -yukarıdaki satırlarım nedeniyle- umudu kesmiyorum.
Çiçek’i kutluyorum.