ÖNÜMÜZDE bembeyaz kum zeminde “laguna” gibi deniz. Ege’nin hafif esintileriyle zaman zaman ürperiyor, üzerine sütun sütun yansıyan ışıklar tango yapar gibiler. Ve... Viyolasını geceyi kutsarcasına çalan siyah mini giysisi içinde güzel kadın.
......................
BU güzellikleri depremin bir gece sonrasında Bodrum’da dostlarla birlikte paylaştım.
Caresse Resort & SPA, “seyahat ve yaşam stili dergisi” Conde Nast Traveler uluslararası edisyonu tarafından “Avrupa’nın en iyi resort oteli” olarak seçilmiş. Kutluyorduk. (Aynı seçimde dünya çapında da en iyi 6. resort otel olmuş.)
Gerçi, bir gün önceki 6 buçuk büyüklüğündeki deprem gerçekten korkutucuydu. Ama... “Can kaybının olmaması” nedeniyle “keyfe keder” kertesindeydi.
Ayrıca... Bir olumlu not daha...
Bu büyüklükte bir depreme rağmen evler, oteller, mekânlar arasında yıkılanı hiç olmadı.
Dünkü yazımın sonlarında şu satırlar vardı.
“Herkesin kendi asma ve incir ağacı altında huzur içinde oturduğu, adını gizlemeden, dininin kutsal mekânlarında serbestçe dua edebildiği bir ülke...”
.......................
1000 yıllık bir Musevi hülyasını yansıtan bu cümleyi Türkiye’deki Musevi vatandaşımız Aaron Nommaz’ın “YAHUDİ CASUS- JOZEF NASİ” romanından aldım.
“Nasi” kadim Musevilikte “prens” anlamına gelir. (Ülkemizde de Nasi soyundan gelen Musevi vatandaşlarımız var.)
Aaron Nommaz’ın romanı bir “belgesel tadında.”
Kanuni (Muhteşem) Süleyman döneminde İspanya’dan Portekiz’e geçmiş, Yahudi avcısı engizisyon mahkemelerinden kurtulmak için görünüşte Hıristiyan olmuş, Hıristiyan adları almış, her pazar kiliseye giderek toplu ayinlere katılan ama aslında -gizlice- Musevi kalan, Musevi ibadet ve âdetlerini sürdüren bir ailenin öyküsüdür.
Mescid-i Aksa “krizi” sürmekte.
“Peygam-berimiz Hz. Muhammed’in göğe yükseldiğine” inanılan bu kutsal cami, Müslümanlar için çok önemlidir.
İslam’ın 3 kutsal mekânından biridir.
İsrail’in Mescid-i Aksa’ya girişte aldığı “ileri teknolojili” dedektörler nedeniyle tepki oluştu.
“Bu önlemler kaldırılıncaya kadar dışarıda ibadet kararı” gereği dışarıda namaz kılıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olayı protesto eden konuşmalar yaparak Müslümanların duygularını temsil etmekte.
İsrail “infial” nedeniyle gerçi bir geri adım atarak “metal dedektörleri” ve “demir bariyerleri” kaldırdı ama manuel (el) dedektörleri ve gözlem kameraları hâlâ devrede.
Fatih Terim Hoca “Türkiye futbol direktör-lüğünden” koptu.
“Koptu/koparıldı” gibi polemikleri elimin tersiyle itiyorum.
Sadece şunu derim:
“Büyük kayıptır...”
Yarım yüzyıla yakın bir pırıltılı kariyerin böyle bir sayfası olmamalıydı.
Fatih Terim’i Türkiye futbolu yaratmıştır ama Fatih Hoca da bu hakkı sonuna kadar Türkiye futboluna ödemiştir.
Hem de fazlasıyla.
Cumhur- başkanı Recep Tayyip Erdoğan dün AK Parti Meclis Kurulu’nda “2019 kırılma noktası” dedi.
Bunu şöyle açıkladı:
“Seçim kazanmak bizim için kolaydı. Leblebi, çekirdek...
Ama...
Bu defa yüzde 50+1 lazım.
Hedefi büyüttük.
Hizmetin oranı ve çapı daha büyüyecek.”
24 Temmuz...
“Sansü-rün kaldırılışı” bağlamında “Basın Bayramı...”
Şu satırları yazmaya başladığımda İstanbul’un çok köklü bir “pasta ve çikolata” firmasının amblemini taşıyan bir poşet getirdi gazetenin muhaberat servisinden bir görevli.
Bir kutu çikolata ve içinden çıkan Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar imzalı bir mektup...
Özetle şöyle yazmış:
.....................
Değerli gazeteci arkadaşım;
Fotoğrafta Boğaz’a bakan sırtlarda yeşillikler görüyorsunuz.
Yanında da avucunda domateslerle bir “mutfak şefi...”
“Domateslerini kendi gidip tarlasından seçiyor, doğaldır” diye düşünebilirsiniz.
Ama... Öyle sıradan bir görüntü değil bu.
İstanbul Dolmabahçe sırtlarındaki Ritz Hotel’inin bir terasında, Şef Selami Güleryüz
küçük ölçekli bir sebze bahçesi oluşturmuş.
Seralarda yapay ısıtmayla falan değil...
Sevgili İsmail Cem’in TRT’ye genel müdürlük döneminden bu günlere uzanan “kalıcı izleri” çoktur. (Üzerine ışık yağsın.)
“Türkiye’nin Eurovision yarışmalarına girmesi” ve “futbol maçlarının TV’den naklen verilmesi” bunlardan sadece ikisi.
Eurovision elemelerine katılan Semiha Yankı’nın bir şarkısı nesilden nesle hâlâ söyleniyor.
“Hasret bir ömür boyu, kavuşmak bir dakika...”
.....................
Almanya’yla ilişkilerde yaşanan deprem -nedense- bana bunu hatırlattı.
Karşılıklı sertliklerle, tavır koyuşlarla “köprülerin atılması” dakikalar hadi bilemedin saatler ve günlerin işi.