Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı'nın yaptığı açıklamadan izlenimler yansıtalım.
1. İsmet İnönü, 27 Mayıs İhtilali sonrasının bunalımlı ve sancılı yıllarında Başbakan'dı.
İkisi eyleme geçen, bir kısmı hasıraltında tutulan ihtilal girişimlerinin üstesinden gelmişti.
Siyaset - ordu ilişkileri, son derece duyarlı bir ortamdaydı.
O dönemde ihtilal gazeteciliği de yaptık.
Bakanlıklarda kurşunlar vızıldarken duvar gerilerine çekildik.
Halkla birlikte zaman zaman yere yattığımız oldu.
Anılarımda İsmet Paşa'nın orduyla, komutanlarla bir tek kez medya aracılığıyla polemiğe girmiş olduğuna dair iz yok.
Paşa, bundan özenle uzak durmuştur.
En zor günlerde Genelkurmay Başkanı'nı çağırırdı.
Onunla baş başa konuşur, "durum muhakemesi" yapardı.
Orduyu yıpratabilecek, Meclis'le kışlayı karşı karşıya getirebilecek tek kelime etmezdi.
İki kez İhtilal girişiminde bulunan ve kendisine bağlı silahlı birliklerle radyoyu, bakanlıkları ele geçirmeye çalışan devrin Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir'le dahi medya aracılığıyla hiç çatışmaya girmedi.
Aydemir'in her an ihtilal düğmesine basacağı dakikalarda, siyah küçücük consül makam aracına bindi, Harp Okulu'na gitti.
Öğrencilerin önünde, sanki bir genç teğmenmişçesine Aydemir'in yanağını okşadı.
Aydemir, onun karşısında dimdik hazır ol duruşundaydı.
Paşa'nın vermek istediği görüntü de zaten buydu.
Orduyu onure ediyordu. Asla yıpratacak söylemlerde bulunmuyordu.
Ama...
Siyasi iktidarın ve demokrasinin gücünü de çok zarifçe vurguluyordu.
Ve bir rahatsızlık hissettiğinde komutanlarla konuşuyor, bunun nedenlerini bularak doğru teşhiste bulunmaya, ilişkilere doğru tedavi yöntemleri uygulamaya çalışıyordu.
İsmet Paşa'nın bu üslubunu sürdüremeyenler, iktidarıyla ve muhalefetiyle rejim bunalımlarına çanak tuttular.
Türkiye'de artık ihtilallerden ne söz etmek ne de bunları düşünmek, dile getirmek isteriz...
Ancak...
Orduyla polemiğe girerek, ordu üzerinden siyaset primi toplamaya çalışmanın yanlışlığına işaret etmek isteriz.
İzlenimleri yansıtmayı sürdürelim.
2. İlk kez Genelkurmay Başkanı'nın imzasıyla bir açıklama yapılması dikkat çekicidir.
3. Açıklamada kullanılan üslup, ölçülü ve özenli.
"TSK'nın Anayasa ve hukuk çerçevesi içinde, yani tamamen meşruiyet zemininde tavır koyduğu, görüş açıkladığı" belirtilmiş.
"Bu zeminin üzerinde ve bu çerçeve içinde mümkün olan bütün uyarıların yapılmakta olduğu" vurgulanmakta.
"Meclis'in büyük çoğunluğu, medyanın büyük bir bölümü ve demokratik kitle kuruluşlarıyla ordunun aynı paralelde olduğu" belirtiliyor.
Yani...
"Orduyla milletin karşı karşıya geldiği" gibi bir vahim iddianın yanlışlığına işaret ediliyor.
Ve nihayet...
"Cumhuriyet'in ordusu olduğu... 'Cumhuriyet'i korumak ve kollamak görevinin' kanunla kendisine verilmiş bulunduğu, bu görevi için ayrıca emre gerek olmadığı" ortaya konuyor.
4. Orgeneral Çevik Bir'in arkasında duruluyor.
"Bir sohbet konuşmasının büyüteç altında siyaset polemiklerine malzeme edilmiş olması" örtülü bir şekilde eleştiriliyor.
"Çevik Bir'in sözlerinin paylaşıldığı" şöyle ifade ediliyor:
"TSK, herkes tarafından çok iyi bilinen mükemmel disiplini çerçevesinde ve mevcut komuta zinciri içinde düşüncesi ve icraatı ile bir bütündür."
Yani...
"Çevik Bir'in bu emir komuta zincirinin içinde olduğunun" mesajı verilmekte.
Ayrıca...
"Ordunun üst kademesinde olacak değişikliklerin de ordunun genel tavrını değiştirmeyeceği" vurgulanıyor.
Birkaç izlenim daha...
5. Açıklamada "irticanın Türkiye'nin bir numaralı sorunu olduğu" yolundaki Çevik Bir'in sözlerinden geriye adım atış yok.
Bu nedenle...
Ecevit'in ve Yılmaz'ın açıklamayı benimsemeleri, bir bakıma "Çevik Bir'in dile getirdiği ve Genelkurmay Başkanı açıklamasında yadsınmayan bu hükmün paylaşılması" anlamına da geliyor.
6. FP Genel Başkanı Kutan'a göre; "İrtica tehlikesi, böylesine boyutlarda yok. Hapishanelerdeki 10 bine yakın tutuklunun ancak yüzde 5'i irtica suçlusu."
Zaten...
Açıklamada işaret edilen ve "devletin zirvesinde onaylandı" denilen İrticayla Mücadele Yasaları'nın da bu nedenle çıkarılması isteniyor.
Kanunsuz suç ve suçsuz ceza olmaz...
Ama...
Ya kanunlarda boşluk varsa?..
Özlemimiz; Batı standartlarda demokrasinin egemen olduğu Türkiye'de bu tür polemiklerin yapılmamasıdır.
"Milletin ordusuyla, milletin oylarıyla göreve gelen iktidarlar karşı karşıya gelmiş" gibi görüntüler vermemelidir.
Devlet adamlığı için, demokrasinin sağduyuyla egemenliği için siyasetçilerimiz, İsmet Paşa örneğini çok iyi incelemeliler.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr