Fransa Ulusal Meclisi'nde "Sözde Ermeni Soykırımı" iddiasının kanunlaşması, sürpriz olmasın.
Bu iddia, Ermenistan Devleti'nin Anayasa maddesidir.
Ermeni Devleti'nin kuruluşunu tanımlayan maddelerden biri...
Kıyım iddiası, dünyanın her tarafına yayılmış olan Ermeniler'i bir arada tutan tutkaldır.
Türkleri, tarihe "insanlık suçu işleyen ulus" olarak geçirmekle, kendilerince intikam alacaklardır.
Fransa örneğinin daha önceki adımı İtalya'daydı.
Avrupa Parlamentosu da buna benzer bir karar almıştı.
Dünyanın diğer parlamentolarında da benzer girişimler sürecektir.
"Sözde Ermeni Kıyımı Tasarısı", Fransa'da Ulusal Meclis gündemine henüz gelmişti...
Başkanlığa bir önergesi verildi.
"Fransa'nın Cezayir Özgürlük Hareketi'ne karşı soykırım uyguladığını, bu konunun soruşturulmasını" öngörüyordu.
Bu soruşturma önergesi, Fransa'da yaşayan çok sayıda Cezayir kökenli seçmenin oylarına çanaktı.
Başbakan Jospin, kürsüye geldi ve şöyle dedi:
"Bu olayı tarihe bırakalım. Tarihçiler incelesin. Politika için kaşımayalım."
Ne ilginçtir ki... Jospin'in "Cezayir'de soykırım iddiasını tarihçilere bırakalım" söylemi üzerine önergeyi reddeden Fransa Ulusal Meclisi, "Türkler tarafından Ermeni Soykırımı yapıldığı" iddiasını kanunlaştırdı.
"Konunun tarihçiler tarafından incelenmesi gerektiğini" savunan Türkiye'ye karşı çifte standart uyguladı.
Peki... Türkiye, bunca yıldır "konuyu tarihçilere bırakalım" politikasını izlerken ne yaptı?
Her işte olduğu gibi, bunda da çok iyi başladık... Fakat sonrasını getiremedik.
İki kez, emekli Büyükelçilerden, tarihçilerden, eski araştırmacı gazetecilerden oluşan gruplar - sonuncusunun adı "Akil Adamlar"dı - oluşturduk.
Onlara, Osmanlı arşivinin taranması görevi verildi.
Kitap çalışmaları da yaptılar.
Uluslararası forumlara NGO (Sivil Toplum Örgütü) temsilcileri olarak katıldılar.
Bu konuda çalışmalar yapmak üzere Dışişleri'nde kurulmuş bulunan İstihbarat Dairesi de canlandırıldı.
Ama... Sonra, bu çok önemli çalışmalar tavsadı.
Çünkü...
Ermeni terör örgütlerinin, Büyükelçilerimize seri cinayetleri noktalanmıştı.
Ermeni Diasporası'nın dünya parlamentolarındaki girişimleri duralamıştı.
Apo ve Öcalan, ön plana çıkmıştı.
Ermenistan Başkanı Petrosyan'la diyalog başlamıştı.
Devletin çalışmaları motive etmemesi nedeniyle, Osmanlı arşivleri, tam anlamıyla bir türlü açılamadı.
Oysa... Ciddi yabancı tarihçilerin soykırım iddialarını gerçek boyutlarıyla görebilmeleri ve kitap yazmaları için Osmanlı arşivlerinin tamamına girebilmeleri, mikrofilmler çekebilmeleri ve aylarca çalışabilmeleri gerekirdi.
Ama, arşivin sadece açılabilmiş bölümlerinden yararlanıyorlardı.
Gerçi, elde olan ilk belgelerle, Dışişleri, "bir soykırım olmadığı" sonucuna varmıştı.
Fakat... Dünya tarihçileri tarafından Osmanlı arşivleri araştırılırken, dönemin herhangi bir kaç densizine ait olumsuz ve sürpriz yazışmalarla karşılaşılmaması için önce, o arşivlerin tamamen açılması ve herşeyin bilinmesi gerekirdi.
Yani... Biz, "konuyu tarihçilere bırakalım" politikası uygularken, tarihçilere araştırma olanaklarını ve arşivleri tam sunamadık.
Oysa... Arşiv çalışmaları, ilk adımdır.
Soykırım olmadığını ispatlayan kanıtları dünyaya tanıtmak, yayınları desteklemek ve parlamentoları etkilemek gibi daha nice aşamalar var.
Fransa'ya elbet en sert tavırları koyalım.
Ama... Ya ahtapotun başka coğrafyalara uzanacak kolları!