KAN, tehditle durur mu? Abdullah Öcalan’ın, avukatları aracılığıyla Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanan mesajı tehdittir.
“Kürt sorununda çözüm gelişmezse, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan üç ay içinde bitirilir. Özal gibi onu da yok edebilirler.”
Yani...
En “naif” yorum bile “PKK eylemleri öyle yoğunlaşır, kentlere, kıyılara da yayılır ki, iktidar çaresiz kalarak çöker. Erdoğan da biter” olabilir.
Daha “keskin” tehdit ise “Özal gibi bitirilir” referansıdır.
Bu açıdan yorum “Özal’ın da bir Kürt açılımının eşiğinde olduğu zaman bunun engellenmesi için bazı güçler tarafından öldürüldüğü yolundaki iddialar” hatırlanarak yapılmalı.
Öte yandan...
Öcalan’ın, üç ayda Başbakan bitirilir söyleminin “Yaşamını biz noktalarız” diklenmesi olabileceğini düşünmüyorum.
Ancak...
Hangi yorum yapılırsa yapılsın, Kürt sorununa çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın sözlerinin “tehdit” damgası nettir.
Sakat denge
ÖNCE...“Silahlar sussun, parmaklar tetiklerden çekilsin” gibi soyut ve genel ifadeler kullanıldı.
Bir tarafta PKK, öte yanda güvenlik güçleri. İkisi aynı terazinin karşılıklı kefelerinde nasıl tartılır?
Yani ikisi de parmaklarını tetikten çekecekler.
Öyle mi?
Bunu söyleyenler ya Anayasa ve kamu hukukundan habersizler ya da akıllarını peynir ekmekle yemişler.
Bu söylemi kullananlar arasında akılcı olanları ise “PKK’nın, çatışma çıkmayacak coğrafyalara çekilmelerini” öneriyorlar. Çatışmasız süreçte çözüm şansı yükselir.
Güvenlik güçlerinin Türkiye topraklarındaki tek meşru kuvvet olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Başka bir silahlı oluşumu yok etmek, onun anayasal ve yasal görevidir.
PKK silah bırakırsa, parmağını tetikten çekerse ya da çatışma çıkmayacak coğrafyaya çekilirse zaten güvenlik güçlerinin operasyon yapmalarına gerek kalmaz.
Bunun dışında, Abdullah Öcalan’ın da solistliğini yaptığı “Asker artık operasyon yapmasın, o zaman PKK da eylem koymaz” korosunun Egemen devlet ilkesiyle örtüşen yanı yoktur.
“PKK, asker üzerine geldiği için kendini savunmak zorunda kalıyormuş... Çatışmalar o yüzden çıkıyormuş.”
Öcalan da böyle diyor.
Peki ne olacak? PKK, Türkiye’nin dağlarında, kırsalında kamplarını sürdürecek. Kalaşnikofları, mayınları, roketatarlarıyla potansiyel tehdit olarak kendini vitrinde tutacak ve güvenlik güçleri de onları görmezden gelecek... Öyle mi? Devlet içinde devlet!
Yerkürede böyle bir “egemen devlet” örneği var mı?
SADRAZAM’IN VERGİ ÖYKÜSÜ
OSMANLI’NIN duraklama dönemi...
Fetihlerden sağlanan gelirlere dayalı Osmanlı maliyesi sıkışmış durumda, yeni vergi salıyor.
Sadrazam, adamlarına “Halkın arasına girin, nabız tutun” emrini veriyor.
Halktan alınan izlenim kötü.
Herkesin yüzü asık...
Sadrazam, “Az gelmiş, yeni vergi salın” emrini veriyor.
Adamlarını gene nabız tutmaya gönderiyor.
Sokak izlenimleri daha da kötü.
Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Başlarını ellerinin arasına almış kara kara düşünüyorlar.
Sadrazam bu izlenimlerden sonra gene, “Vergi oranlarını daha da artırın” talimatını veriyor.
Adamları gene halkın arasına karışıyor, izlenimlerini sadrazama iletiyor.
“Şehir sanki koca bir barut fıçısı. Bir tek ters kelime bile insanları zıvanadan çıkarıyor, kavgalar çıkıyor...”
Sadrazam bilinen talimatı tekrarlıyor. “Yetmemiş, yeni vergiler koyun...”
Adamları bu son vergilerden sonra da sokağın nabzını tutmaya çıkıyorlar.
Dönüşlerinde gayet rahatlamış haldeler.
“Efendimiz, vergileri her defasında artırarak ne kadar da isabet buyurmuşsunuz, sokaklar şenlik yeri gibi.
Halk şarkılar söylüyor, eğleniyor.”
Sadrazam, “Tamamdır. Artık yeni vergi yok” emrini veriyor.
Adamları soruyor:
“Ama efendimiz, insanlar keyifli, neşeli... Birkaç vergi daha koyabiliriz.”
Sadrazam’ın cevabı şöyle oluyor:
“Yanılıyorsunuz. Onların artık daha fazla vergi ödeyecek paraları, mecalleri kalmadı. Bizden bu kadar, fazlası yok, canımızı alacak değiller ya diye düşünüyorlar. Neşeleri, şenlikleri bu yüzden...”
Bu bilinen hikâyeyi neden mi tekrarladım?
Şenlik hissediyorum.