2014’e girerken iktidarla Cemaat arasındaki çatışmanın “hukuk özü” ötesinde siyaset boyutu “algı” ekseninde sürüyor.
Topluma son operasyonlarla verilmek istenen mesaj “bu iktidar boğazına kadar yolsuzluğa batmıştır” algısını yaratmaya dönük.
Buna karşılık iktidar ise “operasyonların devlet içinde -otonom- paralel bir yapı oluşturduğu, dışarıdan da desteklendiği, Erdoğan’ın şahsında hükümeti düşürmeye odaklandığı, tuzaklar kurulduğu” algısını inşa etmekte.
30 Mart seçimleri toplumu bu iki “algıdan” hangisinin daha ağırlıklı etkileyeceği belirleyecek?
İktidar kanadında da operasyonların AK Parti oylarında rende işlevi yapabileceği kabul edilmekte.
Ama hangi oranda?
Galip Dalay’ın “AK Parti ve siyasi meşruiyete operasyon” başlıklı yazısında bu sorunun yanıtı şöyle:
..........................
Gülen Cemaati’nin AK Parti’yi terbiye etmeyi amaçlayan bu operasyonu, AK Parti’ye belli bir maliyet çıkarabilir.
Yaklaşan seçimlerde oy kaybetmesine de sebebiyet verebilir.
Fakat bir siyasal parti için bu senaryoların hepsinin telafisi mümkündür.
Siyasi partilerin oyları, iç ve dış gelişmelere ve parti yönetiminin bu gelişmeleri yönetme performansına göre azalıp artabilir.
2002-2011 arası seçim sonuçlarına bakıldığında bu dalgalanmanın izlerine rastlanabilir.
2009’daki oylarını 2004 ve 2007 seçimlerinin altına düşürmek durumunda kalan AK Parti, 2011 seçimlerinde oylarını her iki seçimin de üstüne çıkarmayı başarmıştı.
Dolayısıyla, önümüzdeki seçimlerde, uzak bir ihtimal olsa da, AK Parti’nin kısmi oy kaybı telafisi mümkün olmayan bir sonuç doğurmaz.
MÜCADELENİN SEÇİME ETKİSİ
PROF. Dr. Medaim Yanık’ın analizi bütün “algılara” açık kesimin yüzde 25 olduğu varsayımına dayalı.
“Çekirdek oylarda oynama olmaz” görüşünde.
Yazısının bir bölümünü yansıtıyorum:
................
Cevabı en fazla merak edilen soru şu: Bu mücadele, önümüzdeki seçimleri nasıl etkiler?
Bu sorunun cevabı ancak Türkiye’deki seçmen davranışının analizi ile mümkün.
Türkiye’de seçmenlerin yaklaşık yüzde 70’i ideolojik eksenli oy veriyor.
Bu ideolojik oyun dağılımı şöyle: Dindar ve muhafazakar kitlenin yüzde 25 oyu var.
CHP’nin kemik oyu yüzde 23-25 aralığında.
Birincil kimliği Türklük olan yüzde 12-14 aralığındaki oylar MHP’ye gidiyor.
BDP oy oranı ise yüzde 7 civarında.
Kalan yüzde 25-30’luk kesim ise açık ve tanımlanmış bir ideolojik mensubiyet üzerinden verilmiyor.
Benim kanaatime göre bu yüzde 25’lik kitlenin üç özelliği var.
Birincisi, bu toprakların dini ve tarihi değerlerine saygı duyulsun istiyorlar.
İkincisi, ekonominin yolunda gitmesini istiyorlar.
Üçüncüsü de ulaşım, sağlık, eğitim vb alanlarda hizmetlerin ucuz, kaliteli ve kolay erişilir olmasını istiyorlar.
Bu kitlenin neredeyse hemen hepsi, oylarını Ak Parti’ye veriyor.
Cemaatin kendi mensupları üzerinden ideal şartlarda kontrol edebilecekleri oy yüzde 2-3 oranında olduğu yaygın bir kanı.
Şu şartlarda mensuplarının ne kadarını kendi istediği yönde oy kullanmaya yöneltebileceği de tartışmalı.
Dolayısıyla Cemaat kendi mensupları ile seçime belirleyici bir etki yapması olası değil.
Benim kanaatim Cemaatin elitleri de bu durumu biliyor.
Cemaat ancak yukarıda bahsettiğim %25’lik kitleyi etkileyerek seçimlere müdahale edebileceğini biliyor.
.........................
Burada 30 Mart’a kadar devreye girecek iki değişken daha var.
1- Ekonominin siyasi istikrarsızlık ve dünyadaki ekonomik büzülme nedeniyle sarsıntılar geçirmesi, halkta olumsuzluklar ve iktidara tepkiler ihtimali.
2- İktidarın siyasi istikrarı koruyarak ekonomiyi 30 Mart’a kadar ciddi hasarlar olmadan götürmesi. Kriz yönetimini başarabilmesi.
........................
2014’ün Türkiye’ye ve dünyaya iyilikler getirmesi dileğiyle noktayı koyuyorum.