BİR süredir “tasfiye edilecek gazeteciler” asistleri yapılıyor.
Ancak...
Daha da ilginci, bu asistlere çakanlar...
Onlara göre, “patronlarını tasfiye ettirecek gazeteciler daha ilginç...”
Yani... Kapılarına çarpı işareti konan gazetecilerin yanı sıra bir de çift çarpı işareti konulanlar var.
Daha önce patronlarını tasfiye ettirmiş gazeteciler olduğuna gönderme yapıyorlar.
Bunun Ankara’dan alınan mesajların yansıması olduğu apaçık ortadaydı.
Zaten çok geçmedi... Dünyada görülmemiş büyüklükte vergi ve cezası Doğan Grubu’nun biletini kesercesine tebliğ edildi.
Üstelik son günlerde bir de Doğan Grubu’ndaki “yaramaz adamların(!!)” listeleri de devreye sokuldu.
Bağ bozumu
MEDYADA bağ bozumunun takvim yapraklarına mı gelindi?
İnanılır gibi değil.
Öyle bir vergi ve ceza ki, değil Doğan Grubu, yerkürenin diğer medya gruplarının bile ödemeleri mümkün değil.
Hesap nedir?
Grubun dilim dilim kesilerek, televizyonlarının, gazetelerinin, dergilerinin, radyolarının “yeni zenginlere” satılması mı?
Gazete, TV, radyo, dergi “sinerji” ürünleridir.
Patronuyla, gazetecisiyle, okuyucu profiliyle, ilan verenleriyle, geçmişiyle, beklentileriyle bir “tavır” bir “duruş” tur.
O tavrıyla ve duruşuyla.
Tavırsız/duruşsuz
PATRONU, gazetecileri değişirse o artık bir gazete ya da televizyondur ama artık başka bir “duruş”, başka bir “tavır”dır.
Hatta bir yandan eski kimliğini kaybetmemiş görünmek ama öte yandan da yeni sahiplerine ve onların arkasındaki güçlere yaranmak görevleri için “tavırsız” ve “duruşsuz” hale gelirler.
Okuyucularının çoğunu yitirirler.
Yeni okuyucu ise “iktidarcı” gerçekler varken kopyalarına neden yönelsin?
Acı veriyor
VE... En acısı gazetecilerin “meslektaşlarının tasfiye” sürecindeki tutumlarıdır.
Onların öğütülme sürecinde nasıl yer alabilirler?
Yıllar önce genel yayın yönetmeni olduğum gazete Türkiye’nin en çok satanlarındandı.
O sıralarda Sabah gazetesi yayın hayatına girmişti.
Sabah’ın ilk gününde, satıştan sorumlu olanlarla gazete yöneticisi bazı arkadaşlarım sevinç içinde odama gelmişlerdi.
Bu bayram havasını “Müjde... Sabah tezgâhlarda kaldı. 300 bin bile satılamadı” sözleriyle yansıtmışlardı.
Onlara “Gazetenin patronu Dinç Bilgin’in 3. kuşak gazete patronu olduğunu, buraya bir yatırım yapıldığını, 100’ün üzerinde meslektaşımızın orada çalıştığını, batmasının dolaylı olarak bize de zarar vereceğini” anlatmış, “Hiç belli olmaz, gün gelir orada da çalışabiliriz” demiştim.
Kaderin cilvesi... Gerçekten hiç hesapta yokken birkaç ay sonra artık Sabah’a geçmiştim.
Daha önce de yazdığım bu anıyı tekrarlamakta fayda gördüm.
27 Mayıs İhtilali’nden sonra çok yanlış bir şey yapıldı.
Devrilen Demokrat Parti’ye yakın gazetelere yazanlar Ankara Gazeteciler Cemiyeti üyeliğinden çıkarıldılar.
Yıllar sonra bu yanlış düzeltildi ama gerçekten ayıptı.
Yarım yüzyıl sonra, 2009 Türkiye’sinde bu ayıbın tekrarlanması acı veriyor.
VEHBİ BEY’İN ALTIN KURALI
BİENAL nedeniyle sponsor Koç Holding’in Antrepo 5 tesislerindeki davet...
Kurumsal kültürünün geleneksel çizgisi bu davete de egemen, her şey düzenli... Kaliteli...
Ne göz karmaşası, ne de kürsüde laf kalabalığı...
Fransa’dan gelen pandomim sanatçısı da bir harikaydı.
Sadece bir noktada eleştirim var.
Duvardaki yansıda büyük harflerle “İNSAN NEYLE YAŞAR?” sorusu...
Sütunlarda ise sorunun cevabı yazılı...
“Parayla
Yemekle
Havayla
Sanatla
Gururla
Sevgiyle
Tutkuyla
Ahlakla
Müzikle...”
Hepsi doğru... Amaç sanatın yaşamsal önemini vurgulamak...
Ama merhum Vehbi Bey’in bütün değerler önüne koyduğu bir katsayı vardı. O katsayı “sağlık”tır.
“Sağlık sıfırsa, gerisi boş” derdi.
O cevaplara “sağlık” da eklenmeliydi.