DEMOKRASİLERDE “Genelkurmay Başkanı’nın statüsünü sorgulamak” ve “Milli Savunma bakanlarına bağlılığını vurgulamak” askere çakmakla görevli timlerin ötesinde çıtayı yükseltmek -halisane- amacıyla da olabilir.
Ama... Demokrasilerde merkez bankalarının bağımsızlığı, Başbakan Erdoğan tarafından sorgulandığında “Tokmak onlarda, davul bizim omuzumuzda” söylemine tıss...
Ne bir ses, ne bir nefes...
İşte demokraside bu “çifte standart” olmuyor.
Amerika’da 16 yıl aralıksız Merkez Bankası konumundaki FED’in başkanlığını yapan alan Greenspan “mutlak bağımsızlığını” anlatıyor.
Başkan Nixon’ı düşüren ünlü gazeteci Bob Woodward’ın kaleme aldığı anılar kitabı “Maestro”dan satırlar...
1- Merkez Bankası Başkanı’na, hiçbir ABD Başkanı ya da bir siyasetçi onun görev alanında olan konularda tek kelime edemez.
Örneğin... Faizi indirmek, faizi yükseltmek, döviz kurlarında düzenlemeler yapmak gibi konularda Merkez Bankası’na değil öneride ya da telkinde bulunmak, bunlar ima dahi edilemez.
2- Merkez Bankası Başkanı Senato Bankacılık Komitesi tarafından başkanlığı onaylandığında, Beyaz Saray’dan gelebilecek kendisini etkilemeye yönelik her girişimi rapor edeceğine dair söz vermiştir.
Yani... Beyaz Saray’dan veya diğer siyasetçilerden telkin, öneri, ima gelse ve Başkan bunları yerinde bulsa dahi, kesinlikle yasak olan bu durumu Senato Bankacılık Komitesi’ne bildirmek zorundadır.
Asla gizli tutamaz.
3- Merkez Bankası Başkanı “tam” bağımsızdır. Eğer istemezse ABD Başkanı’nın görüşme davetine gitmeyebilir.
Hatta görüşmenin istikameti ya da içeriği “müdahale” izlenimi verebilecek sınır ihlaline dönüşmeye başlarsa, görüşmeden çıkabilir ve başkandan şikâyetçi olabilir.
Olur şey değilBÜTÜN bunlardan sonra siz hiç ABD başkanlarından, Federal Bank’ın bağımsızlığını sindiremeyen “Davul bizim boynumuzda, tokmak onda” gibi bir söylem duydunuz mu?
Elbette “hayır...”
Bir de Durmuş Yılmaz’ın Merkez Bankası Başkanı olduğu günden başlayarak üzerindeki iktidar baskılarını anımsayınız...
Döviz kurlarında oynama yapması, TL’nin değerini düşürmesi için, bırakın kapalı kapılar ardından özel konuşmaları bir yana, iktidarın doruklarından gazeteler ve televizyonlar aracılığıyla hemen hemen her gün çağrı yapılıyordu.
Amerika’da, böyle bir söylemden geçtik, “iması” dahi yapılamaz.
Neyse ki, Durmuş Yılmaz, merkez bankaları geleneğini bozmadı. Sağlam bastı.
Onu başkanlığa getiren partiye “biat” etmedi.
Alan Greenspan, Cumhuriyetçi Parti’den başkan seçilen baba Bush döneminde göreve başlamıştı.
Ardından Demokrat Parti’den Beyaz Saray’a gelen Clinton’un 8 yıllık başkanlık süresinde de Merkez Bankası Başkanı’ydı. Sonra... Gene Cumhuriyetçi Parti’den başkan seçilen oğul Bush’un döneminde de aynı görevde kaldı.
Bu da Merkez Bankası Başkanı’nın “siyaset dışı” ve “tam bağımsız” konumunu kanıtlıyor.
Merkez Bankası Başkanları tokmak olup, iktidar meşrepli şarkılara eşlik edemez.
ÖZERK VERGİ İDARESİ
DEMOKRASİLERDE merkez bankaları bağımsızlığının yanı sıra bir ileri aşama, “Gelirler İdaresi’nin de bağımsızlığıdır.”
Buna “özerklik” de deniyor. Siyasetin vergi alanındaki görevi, “yasa çıkarmakla” sınırlı olmalıdır.
Yani... Egemenliğin unsurlarından biri olan “vergi salma” yetkisi iktidarın daha geniş açıyla yasamanın yetkisidir.
Ancak... Daha ileri demokrasilerde verginin toplanması “özerk” ya da “bağımsız” kurumlara veriliyor.
Bu uygulamalarla vergide verimliliğin yanı sıra vergide adalet, eşitlik, siyaset dışılık, tarafsızlık gibi hukuk devleti ilkeleriyle uyum da sağlanır.
Ayrıca... Vergi uygulaması içeride kaygılar vermemeli, yabancı yatırımcıya ise güven duygusu yansıtmalıdır.
Aydın Doğan sermayesinin yanı sıra yabancı ortakları da olan Doğan Grubu’na vergi cezaları bu ihtiyacın altını çizmektedir.
IMF’nin Türkiye ile yeni bir anlaşma için öne sürdüğü koşullardan birinin de “bağımsız” ya da “özerk” vergi idaresi kurumu olması nedensiz değil.
Başbakan Erdoğan’ın ise “IMF’nin ekonomik isteklerine uyarız ama siyasi isteklerine direniriz” diye özetlenebilecek mesajının arkasında da “iktidar gücünü elinde tutmak” tavrı seziliyor.