Güneri Cıvaoğlu
Merhum
Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in
ANILAR adlı kitabından bir bölüm yansıtacağım:
"DYP'nin kökleri" olan
Demokrat Parti'nin, irticaa bakış açısını yansıtan bu satırlar, ibretle okunmalıdır.
Bugünkü
DYP'liler,
RP kafasıyla kader birliği etmek aymazlığının belki de farkına varırlar.
ANILAR'ın
332. sayfası şöyle bir arabaşlıkla başlıyor.
"Bursa'da Hükümet Konağı'nda oturuyorum. Yanımda rahmetli Turan Kapanlı var. Kapanlı, Bursa Cumhuriyet Savcısı. Birden bir gürültü koptu. Pencerelere koştuk. Bir kamyoncu Vali Konağı'na yanaşıyordu. Kamyonetin içinde, başından kanlar akan beş, altı kişi ve polisler.
Emniyet Müdürü'ne hemen sordum. 'Bunlar Ulu Cami'de hadise çıkardılar' dedi. Günlerden cumaydı. Cuma namazı kılınıyor. İmam, cuma hutbesini okumak için minbere yönelmiş. İçlerinde 'Ben Mehdiyim' diyen bir zat, imama mani olmuş. Bu sırada cemaatin arasında tekbirler başlamış. Maşlahlılar zuhur etmiş. Kılıçlarını da çekmişler. 'Ben Mehdiyim' diyen zat minberde hükümet ve Atatürk aleyhine sözler sarfetmeye başlamış. Cemaat şaşkın, donmuş kalmış. O gün izinli olup da cuma namazını kılmaya giden bir polis memuru çekmiş tabancasını minbere doğru yürümüş. Cemaat galeyana gelmiş. Mehdi ve takımını dövmüşler. Yaralamışlar. Polis güç yetişmiş. Hepsini derleyip, toplayıp benim odama getirdiler."
İhsan Sabri Çağlayangil, anlatımını şöyle sürdürüyor:
"Turan Kapanlı, gelenleri sorgulamaya başladı. Bu arada da polis Emniyet Genel Müdürlüğü'ne İçişleri Bakanlığı'na durumu bildirmiş. İçişleri Bakanı, Başbakan'ı haberdar etmiş.
Daha biz işin aslını öğrenemeden telefon çaldı. Reisicumhur Celal Bayar'ı karşımda buldum:
'Ne oluyor İhsan Bey,' dedi.
Basit bir zabıta vakası değildir. Meczubların işi, dedim ve vakayı anlattım. Tesadüfen odamda savcının olduğunu ve tahkikatın yürütüldüğünü söyledim. Celal Bayar ciddileşti. Bana:
'Basit bir zabıta vakası değildir. Yapanlar meczup dahi olsalar, bir teşkilatın adamıdırlar. Türkiye'ye ne gelirse irticadan gelir. Bir gerici hareketi karşısındayız. Vaka sizin anlattığınız gibi basit bir hadise değildir. Muhakkak arkalarında bir teşkilat vardır. Menemen olayı gibi bir hadise ile karşı karşıyayız. Şimdi İçişleri Bakanı'na özel bir uçakla Bursa'ya gitmesi için talimat verdim. Birbuçuk saat sonra oradadır. Her işinizi bırakınız ve bu işin aslını meydana çıkarmaya bakınız' dedi.
Ben de kendilerine cevaben:
'Sayın Reisicumhurum siz telaşlısınız. Benim ne yapmamı emredersiniz' diye sordum.
- Siz Atatürk olsaydınız ve Atatürk sağ olsaydı ne yapardıysa, öyle hareket ediniz ve olayın gerçek yüzünü meydana çıkarınız-"
İhsan Sabri Çağlayangil, nihayet hadisenin arkasında bir tarikat izinin bulunduğunu şöyle anlatıyor:
"Celal Bayar'ın olayı bu denli ilzam etmesine şaşırdım. Hadiseyi birkaç meczubun düşünmeden yaptığı hareketler sayıyordum.
Bu arada Savcı Kapanlı da soruşturmayı, yakalananları sıkıştırarak sürdürüyordu. Bütün aradığı da bu olayın çıkarılması için nerede toplanıldığı ve karar verildiğiydi. Bir ara Kapanlı, bunları dövmeye başladı. Şaşırdım. Valilik makamında bu tür bir davranışı uygun bulmuyordum. Ama bir şey de söyleyemiyordum. Bir de tutukluya bu tür bir davranış benim insan ve demokrasi anlayışıma sığmıyordu pek." (Merhum Turhan Kapanlı'yı yakından tanıma fırsatını buldum. Dostu oldum. Nazlı Ilıcak'ın dayısıdır. Fevkalade şık, zarif, beyefendi bir insandı. Bu dayak olayına gerçekten şaşırdım. G.C.)
"Ama Kapanlı biraz daha kendi anlayışı ve metodları içinde sanıkları sıkıştırınca, bu olayın Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde tarikat mensubu bir tren makasçısının evinde planlandığını öğrendik.
............ Makasçıyı yakaladık.
Rahmetli Celal Bayar haklı çıkmıştı.
Bu olay örgüt işiydi. Ve örgüt tarafından planlanmıştı.
Sanıklar toplandı, tutuklandı ve mahkeme edildiler. Mahkum oldular.
O gün Celal Bayar'ın irticaya karşı ne kadar hassas olduğuna tanık oldum."
İhsan Sabri Çağlayangil, gerçek bir devlet adamıydı.
Yürekli adamdı.
Sıkıyı gördüğünde, palamarı çözen tatlı su demokratı ya da yalağı değildi.
Her askeri müdahaleden sonra, asker,
Demirel'i bertaraf ederek, yeni bir parti kurma görevini, yani kendi desteklerinde liderliği
Çağlayangil'e önermiştir.
Çağlayangil, o bilge hali ve ağırlıklı üslubuyla bu önerileri geri çevirerek, en zor ve en yalnız günlerinde hep
Demirel'in ve demokrasinin yanında yer almıştır.
Ama...
Demokrasiyle, irtacaya çanak tutmayı aynı şey sanmak gafleti ve delaleti içine hiç düşmemiştir.
Bugün,
DYP'de kimi arkadaşlarının ve
DYP'ye sonradan gelmelerin, bir yandan
Demokrat Parti köklerinden olduklarını iddia ederken, öte yandan irticaa da, koltuk değneyi olduklarını gördükçe, herhalde kemikleri sızlıyordur.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr