Önemli olan "CHP'ye CHP'yi yeniden kazandırmak..." CHP kurultaylarını neredeyse "çocuk" denebilecek yaşlardan izlemeye başlamıştım.
Kasım Gülek'in kurultay salonu kapısında - örneğin Ankara Gölbaşı Sineması'nın girişinde - bekleyerek, içeri her gelenin elini sıkmasına tanık olmuştum. "Çocuk" halimle benim bile elimi sıkmıştı.
Halkla ve örgütle bütünleşmek üslubunu CHP'ye o kazandırmıştı.
Onun, sırtında çoban gocuğu, elde demir asa, ayağında çarık, Anadolu'yu dolaşmak girişimi - Akbaba Mizah Dergisi'ne karikatür olup güldürse de - CHP ile halk arasındaki buzları eritmeye başlatmıştı. Gülek'in eşraf partisi CHP'yi gerçekten "halk" partisi yapmak çabaları, sonraki yıllarda Turhan Güneş'e esin kaynağı olmuştu. Ecevit'i "Ortanın Solu" hareketiyle birlikte Gülek'in başlattığı çizgiye yöneltmişti.
Gülek, İsmet Paşa gibi bir dev isimle neredeyse başa baş mücadele etmişti.
Kurultaylarda heyecan rüzgarları onunla esmeye başlamıştı.
Sonra Ecevit ve arkadaşlarıyla, Turhan Feyzioğlu - Emin Paksüt - Coşkun Kırca üçlüsü ve arkadaşları arasında mücadeleli CHP kurultayları ilgi odağı oldu.
"Orta göbekçileri" ile "ortanın solu" kapışmasıydı.
Fikir düzleminde mücadeleydi.
Listeler çarşaf mı, blok mu gibi bir yüzeysellik değildi.
CHP, "Ortanın Solu - demokratik sol" tercihini yaptı. Diğerleri koptular, Cumhuriyetçi Güven Partisi'ni kurdular.
Ama "Ortanın Solu" aslında Genel Başkan İsmet İnönü'nün benimsediği, kurultaya getirdiği, savunduğu, parti kadrolarını o doğrultuda yeniden oluşturduğu, o yaşta yeni bir heyecan rüzgarı estirebildiği dünya görüşüydü.
Türkiye'yi sallamıştı o kurultay.
12 Mart 1971'de asker "muhtıra" vererek yönetime perde arkasından el koymuştu.
Bu kez Genel Sekreter Bülent Ecevit, görevinden istifa ederek, arkadaşlarıyla birlikte "namlu gölgesinde" sözde demokrasiye başkaldırdı.
Türkiye'yi salladı.
Ardından, CHP kurultayında, İsmet Paşa'yı, yani Cumhuriyet'in ve CHP'nin kurucusunu yenerek genel başkan seçildi.
Öyle bir çekim alanı oluşturdu ki, CHP, seçimlerden en yüksek oyu alarak çıktı. İktidarın büyük ortağı oldu.
Bir sonraki seçimde CHP oyları yüzde 42'ye kadar çıkmıştı.
Türkiye'nin çok partili demokrasi yaşamında bu CHP'nin oy rekorudur.
O süreçte Deniz Baykal da Ecevit'in en yakın kurmaylarından biriydi.
12 Eylül 1980 ihtilalinin sonrasında ise genel başkanlıktan istifa eden sadece Bülent Ecevit olmuştu. Diğer liderler, ihtilal yönetimi tarafından partileri kapanıncaya kadar o sıfatlarının üzerine titrediler. Ecevit'in istifası CHP'nin tarihinde demokrasiye katkı sayfasıdır.
İşte kurultay! Siyaset podyumuna bir "farklı kimlik" gösterebildi mi?
Bütün hadise Eşref Erdem - Önder Sav çekişmesi... Blok liste mi, çarşaf liste mi çatışması.
Bunlar mı topluma heyecan etkinliği?
AKP'den oy esirgemiş üçte iki çoğunluğa böyle mi elektrik verilirdi? Baykal'ın karşısına çıkan bir sağlam aday mı vardı?
Baykal'ın AKP'yi silkeleyecek bir tavrı, duruşu mu vitrinde?
Derviş için umutlar "Godot'yu Beklerken" oyununa perde mi açış? Yani hep beklemeye, hiç gelmeyene...
Deniz Baykal, CHP'nin gene başında.
Ona başarı diliyoruz. Bundan sonrası için beklentiler 2004 Martında yapılacak olan yerel seçimlere odaklanmış bulunmakta. Yerel seçimlerde bir yenilgi daha yaşanırsa, CHP'de sigortalar atar.
Zaten hesaplar da buna göre yapılıyor.
Oysa seçimleri değil, CHP'yi kaybetmemektir önemli olan.
Bir süredir CHP "kimliğini mi yitiriyor?" kuşkuları yoğunlaşmakta.
"CHP'yi, yeniden CHP'ye iade etmek" çizgisi Baykal'ın misyonu olmalıdır.
O zaman seçim de kazanılır, rejim de...
Bunlar CHP'nin aynadaki boşlukta kendi yüzünü yeniden görmesine bağlı.